20111225
20111224
vedalar.
Bazen çok da garip kişiler fark ettirir görmemeye gayret ettiklerini insana. Anlamsız bir şekilde kişi kendi kendine anlayamıyor, o kadar zavallı ki toplumsal yönünü kurutamıyor bir türlü.
Yeni bir şey değildi, ben kendi kendimi güçlü göstermeye ve zavallı yönlerimi çekirdek kadroma yansıtmak dışında içime atarak beslemeye çok adamıştım kendimi. Yeni bir şey değil evet, yaklaşık bir yıldır ben güçlülük konusunda takıntılıyım. Ama bu, belli konularda hassas olduğum gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Ben sevgiye değer veriyorum. Paylaşmayı seviyorum. Sevgilimi seviyor-dum.
Son zamanlarda karşılıklı uzaklaştık birbirimizden. Ben, onun hareketlerine yoruyorum bu durumu, o benim mutsuzluğuma. Hassas bir noktadan vurdu beni. Bir insana "seni artık istemiyorum ; çünkü sen mutlu değilsin. Ben mutsuz insan tutmuyorum hayatımda zaten." derseniz, bu insanın mutsuz olmamak adına da deliler gibi çabaladığını biliyorsanız, bel altı vurmadır o.
Hele ki hayatta kendisini en çok acıtmış ve kendisini en çok adamış olduğu eski ilişkisinin de bitme sebebi sözde mutsuzluk halleriniz ise.
Hassasiyetlerine saygı duyulabilir bence insanın. O kadar zor değildir insanların birbirlerini anlamaya çalışması.
Bugün ziyadesiyle önemli iki insan hayatımdan uzaklaşmak kararı aldı. Ben, gene kendime çevirdiğim oklarıma sarılıp uzun uzun ayin yaptım.
Sonra aslında göremediğim gerçeklerden söz etti birkaç kişi. Çok zor oldu anlamam. Ama aslında, bildiğim şeyleri anlatıyorlardı.
Bugün, bir başka arkadaşımın arkadaşı trafik kazasında öldü.
İyi geceler.
20111216
20111215
Siktir.
Yanıldım.
Kişi neyse odur. Kişi er geç arızalarını yeniden gösterir. Kişi er geç ağlayıp sızlayıp zayıf yönlerini yansıtır. Kişi er geç yapmayacağım diye kendi kendini zorladığı her şeyi üst üste sıklıkla yapar. Kişi er geç aptal gibi kalakalır, hayatında ikinci defa telefonda terk edilmişliğiyle.
Siktir.
20111211
20111201
adına da derler seks
20111123
Can.
20111118
Beş tane günü.
esasen.
ütopya 2.
20111103
muck.
mey.
20111029
Her Şey Ayrı Yazılır.
İDİL.
20110831
20110814
20110809
Bayım.
20110730
20110702
Teoman.
Yolunuz hep vardır üzerinde yürünecek. Hep planlarsınız, düşlersiniz, arzularsınız.
Sonra arzuladıklarınız, düşledikleriniz, planladıklarınız sizin kabusunuz olur. En özgür düşünenden daha gerizekalı olduğunuz için sizin özgürlük anlayışınız hep kıt kalacaktır. Bunu fark ettiğiniz zaman, "ben," dersiniz; "ben neden yapayım ki bunu şimdi?"
Ve o çıkamadığınız yollar sizi beklemekten sıkılıp, yeni yolculara kucak açtığı zaman görür bunu, isyan ederek "ben," dersiniz; "ben neden gideyim ki artık?" Ve gidemediğiniz, gitmeyi öğrenemeden unuttuğunuz bir gelecekse sizi bekleyen, ve artık şaşıp kalamayacağınız günlere de gebeyse üstelik, "ben," dersiniz; "ben ..."
Paramparça.
20110629
Vedalar hiç bitmez.
20110604
20110601
20110530
20110526
isyan.
Gene de yapamıyorum, hadi okul bitti biz hemen hayata atılalım mantığında olanlara dönüp, zaten yaşadığımız şeyin adının "hayat" olup olmadığını sormak istiyorum. "Eller havaya, baba parasıyla dünyayı tüketiyoruz biz.." diyen biri olmadım ki ben bu yaşıma kadar zaten. Dokuz on saat ayakta kalıp yirmi lira da kazandım bir sene.
20110525
20110521
Seks sekstir.
20110515
20110514
20110505
Daha sakin olabilmeyi,
20110430
İran'a Gider.
20110422
20110417
20110416
c.
20110411
20110410
20110405
20110401
20110327
20110325
20110320
Kısacası şu hayatta herkesin bir amacı ve bir görevi vardır.
20110307
gibidir.
Herkesin burnu biraz biçimsiz. Herkesin ufak tefek zaafları var. Çizmeli diye kediliği mi bitmişti çizmeli kedinin? Çizgiler kahraman olmadı mı ekranlarda? Nesinde gerçeklik vardı masalların? İyi biten hikayelerin başlangıcı hep olmuş bitmiş zamanları anlatmıyor muydu? Hangimiz bağımsızdık günahlarımızdan? Ve inançsızlığın en dibine vurduğumuz anlarda bile vazgeçemediğimiz kötülük kokan cümlelerimizden?
"Ve özgürlük içimde...Kalbimde." Olsa da olmasa da uğruna ne yazılar yazılmış sevgiler, sevgililer için yazıyorum bunları ben de. İşlediğim her ayrı günah, söylediğim her yalan, gizlediğim her gerçek, aldattığım her ayrı insan, dedikodusunu yaptığım her ayrı kız ve erkek için yazıyorum. Beraber uyuduğum, kokusunu sevdiğim, beraber uyumadığım, kokusundan tiksindiğim her ayrı insan için. Beraber olmayı çok istediğim, beraber olduğum, beraber olmadığım, beraber olma ihtimalinden bile nefret ettiğim her ayrı insan için.
İçeriği artı on sekiz değil cümlelerimin. İtiraflarımın da. Yaşım artı on sekiz: Kendim değil.
Ruhuma çizik attıkları kadar var olanlaradır bu cümleler. Ruhuma bir çizikten daha fazlasını atamayanlaradır. Yaptığım her kötülüğün toplamıyım... Tüm iyiliklerimin toplamı. Kokusunu içine çekmediğim kitaplar kadar olabilmek için varım. Aslında her rüyanın gerçekliğini sezdiğim bu gecede tesadüf edip dinlediğim bir şarkıyı severek anıyorum gelmişleri ve geçmişleri.
Sonsuza dek özlenecek yegane insan mı? Dün gece rüyamda, tam alnının ortasından deldim onu kurşunla. Tek kurşunla.
Ama yürüyüp gitti. Evet alnı delikti. Ama yürüyüp gitti. Yanımdan geçip, gitti.
"Cihan öldü. Onu ben öldürdüm."
20110301
Halbuki unutmuştuk, teninizdeki dokuyu, dokunurkenki hazzı, hafif hafif burna çarpan kokuyu, o kokuyu içe çekerken duyulan aşkı.
Ve şimdi hatırladığımız hiçbir doku, hiçbir haz.. Hiçbir koku ve hiçbir aşkta yoktunuz... Öyleyse, geri dönmeniz neden? Unutulmanın dokunması mı?
Ve fakat, yokluğunuzdan öğrendiklerimizi sorsanız, geceler gecelerce susmayız. Susmayız biz, siz susarsınız. Son cümleyi alır, eğer büker, kendi bedeninizi iki avuç içinizden aldığınız destekle o cümlenin üstüne çekersiniz. İzin vermiştik size, bizi dinlemeniz için, bizi anlamaya çalışın diye. Size izin veren bizdik, belki bizim olmanızı bile düşünebilirdik. Düşündüklerimiz aptalcaydı; ama sizinkiler de aptalcaydılar. Bizim sizin olmamıza siz mi izin verdiniz?
Aptal olmayın.. Bütün yollar size çıkamaz her zaman. Bazı adı unutulmuş sokak aralarından ayak izinizi süpürmüş olanları suçlamayın. Evet, bir merdivende öpmüşlüğünüzle yaşıyor gibiydim, o merdiven yerinde duruyor: Üstünde iki aptal "aşık" mı var şimdi?
Yo.
Ve yaşıyor muyum? Saçmalayarak, eğlenerek, severek.
Yaşıyorum, bir ağaç gibi tek ve hür... Evet evet, cümleyi siz tamamlayın.. Gene.
Çünkü sizli bizli konuşmalardan sıkıldım.
20110218
20110214
20110213
20110207
okumasan da.
Bir nebze tanımışlığımla yetinecek değilim bazılarını. Karşıma alıp laflayabileceklerime tutulacak değilim. Kısa zaman aralıklarında samimiyetler kurmayacak da değilim aslında, neden eğlenilmesin ki? Ama tiksinilesi bir benzerliğe tanık olmak can sıkıyor: Farklı olduğunu zannettiğin diğerleri arasında aynı sen gibi olan milyonlarca ve hatta milyarlarca kişi var ve sen bunlardan tek bir tanesini bile tanımıyorsun! Üstüne üstlük karşı cinsin olursa bu aynılık, onunla uyuşma olasılığın da azalıyor... Trajikomik.
Komik, dedim, güldüm, çok güldüm hatta. SENİ ÖĞRETMENİM İLAN EDİYORUM.
Bir tarafından diğer tarafına alaka kurulamayacak binlerce laf... Laf kalabalığı, lafın kaba taslağı. Lafın kabalığı. BEN-BEN-BEN. Herkesçe dillendirilen ve herkesçe farklı şekilde özenilen ben: Benim ben'im senin ben'inden ÇOK BAŞKA. Ben severim düşünmeyi...
İhtimali vardı sevmelerin veya sevişmelerin veya hem sevmelerin hem sevişmelerin ve hatta sevişmeyi sevme sevmeyi sevişme zannetmelerin. Bazı ihtimalleri sevmediğimizde dudaklarımızı büzüştürerek yürürüz, aynaya bakana kadar dudaklarımızın büzüşmüşlüğünü göremeyiz. İşte, bu son olasılık çok kez gerçek oldu bu aralar. Yaşamak zorlamıyor eskisi kadar: Gene bozuluyor paralar, gene sisteme çark ediyorum, gene düşüyor gene düşlüyorum, gene yatıyorum tembelce ve çoğu kez boş geçiriyorum zamanımı. Evet hala değişen bir şey yok, değişecek bir şey de olacak gibi durmuyor. Ama ben gene de anlatmayı sürdüreceğim.
20110206
sth
Sonra birkaç melodiyle uykuya dalıyor ve arada birkaç kişiye sessizce küsüyordu.
20110205
20110203
msn.
beni hapseden, istenen insan rolüne zorlayan, susturan, düşünmekten alıkoyan ve en son gülmeyi öğrenememiş olmakla itham edilip terk edildiğim bir şey olduğunu fark edince biraz garipsemedim değil
halbuki yaşadığımız o anla sınırlı zannettiğimiz oluyor hayatı
sanki sonsuzluk o dakikanın kendisiymiş gibi geliyor
kişi kendini kullandırmadığı müddetçe gerçekten sevgi psikolojisine giremiyor
yani aslında bir nevi psikolojik rahatsızlık hali sevme durumu
gerçekten uzak durmak daha bi iyi geliyor
hayatımda ilk defa, bu işlerden gerçekten bilinçli olarak uzak durmak istiyorum
kalem sesi.
"Ne yamansınız dökme kalıplarınızla; bir şeyi onlara uydurmadan rahat edemezsiniz. "
"Kılığı düzgün bir adamın sokakta simit yemesi yasaktır. Bütün yasaklar gibi bunun da bir kaçamak yolu yok mu? Simidi kır, cebine sok. Tek elinle bir lokma koparıp, kimseye sezdirmeden ağzına at. Ama, ben dişlerim sağlamken ısıracağım."
"Çağımızda, geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışı. Onu büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar."
.."içindeki 'sinemadan çıkmış kişi'yi öldürdüler.
"Küçük kumarlarınız vardır. On kuruşluk tombalalar. Şimdi kim bilir kaç evde, kim bilir kaç kadının 'Aaman ayol, bu ne kötü şans böyle,' sözüne karşılık kim bilir kaç erkek 'Üzülmeyin, kumarda kaybeden aşkta kazanır.' diyordur. Kim bilir kaç erkek de acele edip bu sözü ondan öncü söyleyemediler diye onu kıskanıyordur. Biliyorum sizi. Küçük sürtünmelerle yetinirsiniz. Büyüklerinden korkarsınız. Akşamları elinizde paketlerle dönersiniz. Sizi bekleyenler vardır. Rahatsınız. Hem ne kolay rahatlıyorsunuz. İçinizde boşluklar yok. Neden ben de sizin gibi olamıyorum? Bir ben miyim düşünen? Bir ben miyim yalnız?"
"Kişioğlu böyleydi. Kimi dilenmek, kimi sadaka vermek zorundaydı."
20110202
:)
Yukarda paylaştıklarım, bahsi geçen iki fotoğraf: İlki Aneta Kowalczyk'in, ikincisi Rodney Smith'inki.
20110201
gec.
Keske.
Kendimden uzak kaliyorum yillar gectikce; ben de bosluklardan gelmeyim. Onceleri bir bedende ve sonra kocaman bir evrende kendi bosluklarini doldurma savasi veren pek cok kisiden biriyim. Ucuz kisisel gelisim kitaplariyla kisilik sahibi olmak icin didinen nice insandan cok daha az mutluyum, genel olarak mutlu biri de degilim. Bana gulmeyi ogretemedigi icin -hayir hayir, beni sevmediginden falan degil, sakin yanlis anlamayin!- benden vazgecen bir insani, harcanmis gecmisime israrla gomemedigim icin kendi kendine eglenen veya huzur bulan, kendine yabanci biriyim sadece. Ve hatta salt benligiyle oynayarak eglenen, kendisini basit gelecek kiplerine muhtac kilan, herkesten hicbir farki olmayan amacsiz ama dibine kadar umutlu biriyim evet. Bir suru baglaci bir araya getirip cumle kurdugumu zannediyorum cogu kez, bazen kendi kendime tapiyorum tapinma ihtiyacimi karsilamak icin. Cunku benim de ihtiyaclarim var! Bu gece cok zor uyudum, uyumadim hatta hic, tam karsimda ufuk cizgisi vardi gozlerim ne zaman pes edip acilsa, ve her seferinde koyu mavinin baska bir tonuyla karsilasiyordu.. Gormek cok zor degil; kotu bir gece gecirdim.
Iyi gunler gecireyim diye geldigim bir ulkede yaptigim biricik sey sikilmak ve dusunmek olunca, cumlelerimle de oyalanamaz hale geliyorum. Gene de surekli aklimda olan insanlar var, beni dusunduklarini bildigim, beni dusunmesini istediklerim, beni ozlemelerini veya en azindan hatirlamalarini istedigim insanlar var... Yanimda degiller, cogu yanimda olamayacak kadar uzak tutuyor kendini, hicbir zaman da yanimda olma tesebbusunde bulunacaklarini sanmiyorum. Gene de sevildigim yanilsamasina sikica tutunabilecek kadar insanim hala...Insanligim baki.
20110130
20110126
Hollanda.
20110121
h
Karanlıkta oturup ucuz defterlerimi doldurabilirim. Ayak ucumda bir sıcaklık hissederek tebessüm edebilirim.
Cümlelerimde kesinlik kalmadı: İhtimallerle yaşıyorum bu ara. Sözleştiğim arkadaşlarımla planlar yapıyorum, birkaç güne kadar da kaçıp gidiyorum, döndükten sonra gideceğim İzmir'in biletlerine falan bakıyorum.. Sevme ihtimallerim var, sevilme ihtimalleri ve sevişme ihtimallerim. Ama kesinliğim yok.
20110118
Sonra dışardakilere tepeden baktım susup: Herkes koşuyordu. Zaman biraz öncesinden daha hızlı akıyordu. Yan yana yürüyen herkes aynı adımı atıyordu. Herkes el eleydi ama herkes ve herkes, koşuyordu.
Bir sağ.. Bir sol. Bir sağ.. Bir sol.
Tik.. Tak.
Tik.. Tak.
Sonra aylaklıktan vazgeçtim, cümle kuramayan kendime öfkelendim, otobüsten inerken başımı kapıya çarptım ve sallana sallana eve geldim.
20110117
20110115
Cümlelerime müsamaha gösteremeyeceğim kadar çok sahibim onlara. Ve o kadar kızgınım.
"Geceye Yürümek."
(Eskilerde biri vardı: Ufuk Hoca. Oralarda mı acaba? Mutlu mu acaba? Bilmem..)
Çok.
Aslolan neydi, diye sormalar başlardı o gecelerin saatleri biri vurduğu zaman. Aslolan neydi demeler ve gülümsemeler. Aslolan hep "ben"di. Onlara ait "ben"lerdi aslolan. Sonra birden dengeler değişirdi, sizdeki "ben" öne geçtiğinde 1-0lık galibiyetleri bitiverirdi... Ve bu defa onlar sorarlardı: Aslolan neydi?
Aslolan "ben"di hep: Onlara ait "ben"lerdi aslolan.
20110114
20110113
20110111
Sonra sen aldın eline kalbimi, stres topu gibi, sıktın sıktın sıktın... Paramparça oldu. Sonra al bunu, dedin, al hadi, deneyelim şimdi.
Ben bir parçamı, sadece tek bir parçamı değil, o kırdığın kalbin nerdeyse tamamını bırakıp gittim ya.. Hatırlamıyor musun?
Amelie Soundtrack 4 - Comptine d'un autre été: L'après-midi
Şu saatte, şarap kokan nefesimle, gözlerim şu melodide doluyor. Doluyor, neden dolduğunu bilmediğim için ben kızıyorum. O doldukça ben daha çok öfkeleniyorum. Nedenlerim gereksiz, sessiz, saçma.. Ama bu, ağladığım gerçeğini maalesef değiştirmiyor.Geçirmiş olduğum bir seneyi hayatımdan söküp atmak istiyorum. Sanki ciğerlerim parçalanıyor, sanki nefes borumda çatlaklar oluşuyor. Sanki gitgide daha da soğuyor bedenim ve ruhum birbirine. Kendimden uzaklaşıyorum.Geceye has bu hislerim, dileğim bu yönde.. Geceye has ve ben yarına koşmak adına, sınav gerçeğini sarhoşluk gerçeğiyle örtüp, bedenimi yatağıma sürüklüyorum. Geceye hastı acılar, hastalıklar.. Geceyi sevmiyorum, eskisi kadar.Halbuki bu film demek umut demekti, sebepsiz umut, gerçek dışı bir dünyadan medet umabilecek kadar umut demekti. Acı denilen şeyi eskiden daha çok severdim ben.. Şu lanet boğazımdaki lanet düğüm olmasaydı daha mutlu olmaktan seve seve keyiflenebilirdim. Oyalanabilirdim ben de, hayattaki en büyük amacım sevdiğim adamı elde edip onunla çoluk çocuk sahibi olmak olabilirdi.Şimdi o özgüvensiz, o aptal aşık, o bağlı ve bağımlı, dibine kadar sadık, sefil derecede tutkulu, boyun eğmiş ben çekip gitti ya; bu defa diyorum, bu değişmiş benim, o denenmiş ve başarılamamış "ilişki"yi daha da güzel bir şekilde sonuçlandırabilir miyim acaba...Bu soruları hep ben soruyorum kendime.. Bazen kulak misafiri olan bir adam, akışına bıraksana, bırak deneyelim diyor.O hiç soru sormuyor.. O sadece bırak, diyor. Düşünme, üzülme, bağlanma, hayatının merkezine koyma, her şeye fazladan anlam yükleme diyor. Ağlama diyor; gülümse, içinden gelmese bile beni delirtmemek için gülümse. O hep istiyor.Ama dinlerdi ya beni arada, cümleler kurardı. Bir sabah saat altıda kalkıp benimle pasaport kuyruğuna bile girmişti ya hani?Yetin Elif, sana gülümseyerek baktığında, yüzünü avuçlarının içine aldığında sevinerek yetin. De ki, bu adam seni seviyor. Bu adam seni, kıymetlim diye seviyor.Da, insan kıymetlisinin ciğerini söke söke ağlamasına sebep olur mu? İnsan fotoğraflarını kesecek kadar canını yakar mı kıymetlisinin? İnsan hep sonradan anlar mı? Ve kıymetlim dediği insanı, hiç mi anlamaz? Ve daha da önemlisi; acaba diyorum, insan kıymetlisi bildiği insana, arada benim de hatam olmuş olabilir, ya da bu kızın suratı asıksa bunda benim de payım olabilir diye sormaz mı?Ben gülümseyeceğim kızgın ve kırgın olduğumda. Sonra kapalı ve tenha bir yerde eğer haklıysam ağzına bile sıçabilirim... Böyle demişti.Kendi kendimi ikna etmek zorunda bırakan sözde kıymetlisi olarak sevmiş olan adam mı? bana bu duyguları o mu yaşatıyor? Sevgi bu mu?
Gece gece gene mahvetti beni..
20110110
Nisan 2010'da yazılmış.
20110109
ŞİMDİ.
Şimdi anlıyorum, hayatı dış öğeleriyle yaşayan bir adamla, benim kadar içsel yaşayan bir hatunun mutlu olması mümkün değil. İzlediğimiz filmden dinlediğimiz müziğe farklıyız. Ben can yakan filmleri seviyorum; o güç üzerine çekilmiş filmleri seviyor. İmparatorluğu seviyor mesela. Ölsem aklıma gelmez. Ben anca "lan acaba prensesler nasıl yaşıyor, böyle sürekli önemli olmak falan, çok sıkıcı değil mi ya" diye psikolojik çözümlemelere vuruyorum kendimi. İşte Wrestler süper film mesela; ama o güreş tutkusunu görüp seviyor o filmi, ben adamın o kadına duyduğu şeyin psikolojisini falan çözmeye çalışıyorum. Amca kötü bir baba olduğu için, kendini güreşe vermiş, napsın bu uğurda ölecekse de ölsün, mutlu değil ki, tabi ölecek.
Yeme içme konusu kadar çok paylaştığımız şey yoktu mesela. Kahve çikolatadır, şaraptır tekiladır, abur cuburdur, pazar kahvaltısıdır, tavuk dürümdür, burger kingdir, milk shaketir, starbucks filtre kahvesidir, Tchibo'dur. Ee? Bizim ilişkimiz zaten iki sofra arası ufak mıncıklamalarla geçmiş?
Hatun kişisi uzun saçlı, saçı fönlü, gözü ağır makyajlı, tırnakları uzun ve manikürlü pedikürlü, hafif göbekli, ufak popolu, topuklu giyen ve seksi; evine sadık, eşine sadık; onu çekip çevirebilecek, yemek yapmayı, evi düzgün tutmayı bilen; anasıyla babasıyla iyi geçinen, sessiz sakin, laf yetiştirmeyen, erkeğinin sözünden çıkmayan, ona da fazla karışmayan bir hatun olacak onun için. ŞEKİL. Şekil işte.
Onu bunu geç; gerçekten haber ver demiş amcamız... Gerçek ne?
İyi niyetli bir küçük çocuğun ufak tefek baloncuklar çıkararak mutlu olduğu. Benim mutluluk anlayışımı sorgulattı. Benim mutluluk anlayışım şekil değil. Ben mutsuzken mutlu olabilen ucube bir kızım. Uzak durulacaklar listesinde bir numarayım onun için.
Sevdim, seviyorum da; gerçeğe geri dönelim! Mutlu değildik. Mutsuzluğun dibindeydik. Sürekli çözümlemeye çalıştıklarımız bizi gene bi şekilde yoruyordu. Hiçbir şey değişmiyordu. İkimiz de olduğumuz insan olmaya geri dönmek istiyorduk. Rol yapa yapa geçmiyordu.
Saygı da duyduk birbirimize, sahip de çıktık. Dostluk da ettik. Amenna.
Ama iyi birer sevgili olmayı başaramadık.
Şimdi hiçbir sözü beni iknaya yetmez. Bir kere ikna olmuşum onsuz mutlu olduğuma.
Pembe dizi mi çekiyoruz lan burda?! Dalga mı geçiyoruz?
"Hadi bebeyim, ben seni gene feysbukta başka hatun kişilere arada ufak zararsız zarflar atarak boynuzlıycam, sen gene tırnaklarını kemire kemire alınıp ağlıycaksın, zaten sorunlu bi ailen ve hastalıklı bi kişiliğin var; ama sevişelim. Seviyo gibi yapalım, hadi bebeyim."
Sonra, "olmuyor, aslında hiç yapamamışız biz, kabullenmen gerek. Ben artık başka aşklara yelken açmak istiyorum." lafını da ben duyacağım.
Oldu.
Benden nefret mi edecek? Etsin. Ben yola çıktım bir kere, 21 Kasım'da. Net 3 gün ağzıma lokma koymadım, sonra ilk lokmamla çıktım ben yola.
O yataktan kalkabildim mi? O yataktan tek başıma kalkabildim mi?
Başarmışım demek ki ben bunu.
Neden ısrarla bir kez daha bile bile başarısızlığa adayayım kendimi? Akıllanmadım mı ben daha?
Yo. Akıllandım da.. Küfrettiğim kalbim hala ara ara sızlıyor ordan.
Şimdi, canımı yakmak için sevgimi kullanan insanlara da, bana öyle ya da böyle zarar veren herkese de, "canınız cehenneme!" diyorum! Canınız cehenneme!
Rahat bırakın lan beni. Çıktım işte yola. Gerekiyorsa nefret edin. Varlığınız can yakıyorsa nefretiniz iyi gelir. Uzak durun yeter. Mutlu da olun, çok mutlu sağlıklı da olun valla, kötülük istediğimden değil. Benim canımı acıtmayın artık.
Dünyanın sonu değil ayrılık. Sürekli ertelenen bir şeyi tekrar tekrar yaşamak ve aynı sonuca bile bile katlanmak akıllı bir insanın yapacağı bir şey değil. Ben akıllı bir insanım. Ben sadece kalbimden ibaret değilim.. Benim ayaklarım da var, ayağa kalkarken destek olabilsin diye ellerim de var. Benim beynim var, başım var. Benim gözlerim de var kulağım da, dudağım da var.
Yaşıyorum işte. Ağlasam da sızlasam da yaşıyorum.
Kimsenin gel demesiyle gidecek, git demesiyle gelecek kadar onursuz değilim. Gurur yapıyorum işte: Beni bir defa tepe taklak eden insana tekrar sevgilim diye sarılamam. Beni bir defa, tek bir defa bu denli ağlatmış bir insanın elini tekrar tutamam. Dünya bir oyun sahnesi değil. Dünya sadece kendi doğrularınla yaşayacağın bir yer de değil... Açık olmak lazım, bu dünyada evrenselliği savunan bir insanın açılması lazım. Saçılması değil; açılması.
Dürüst olması lazım ya! Dürüstçe, benim beynim senin düşündüğün yerde çok iyi çekmiyor, arada bir yerini değiştirmem gerekiyor desin. Basit ötesi bir ilişki yaşayalım, dost ilişkisi olsun bunun adı desin. Lan hadi bunları demesin, alacağı cevabı kaldıramaz belki de; seni seviyorumu dolu dolu, gözüme bakarak, kalbime dokunarak desin. Güven bana, öldü o salak tarafım desin. Bunları gerçekten söylesin. O zaman verirdim belki o ikinci şansı seve seve. Yok. Karşıma dikilmiş, bence tekrar denenebilir diyor. Neyi deniyorsun ya? Beni mi kendini mi? İlişki faslını denedik, olmadı. Şimdi neyi deniyorsun?!
Oyunculardan uzak durmam gerek. Ben gerçekten oyunu pek iyi beceremiyorum. Ben sadakate önem veriyorum. Kaldıysa hala bunlara önem veren adamlar, ne mutlu. Ha yoksa, defolsun gitsinler dünyamdan; Marsık evimdeki erkek olarak hayatımda kalsın yeter. Kedileriyle mutlu bir deli kadın olmaya da razıyım yani, kaderde varsa.
Herkes geçici... Ben kalıyorum gene. Her söz unutulur, her duygu unutulur. Her şey unutulur. Her şey geçer........ Hayat kalır.
20110106
Brüj
C.
İnsanlar, oyun arkadaşların değil.
Plastik ve rengarenk toplarla dolu bir havuzda olduğunu sanıyorsun, ama hiçbir kalp o kadar renkli değil ve plastik.
Kimse senin için dünyayı olduğundan daha güzel bir yer haline getirecek değil. Aksine, genelde tam tersini yapacaklar.
Ailen, senin dağınığını toplamak zorunda değil.
Seni seven kişiler, senin için kendisini feda edecek kadar aptal değil.
Okulda gördüğün derslerdeki teori, hayatta pek bir şey ifade edemiyor.
Duygular, düşündüğün kadar masum değil; incinirlerse çok kan akıtıyorlar.
Senin taşıdığın bütün iyi niyet şu ana değin tanıdığım pek çok kötü niyetten daha zararlı.
Oturduğun yerden tüm dünyanın senin etrafında döndüğüne inanmak konusunda çok başarılı olabilirsin; ama oyununu yalnız oyna, oyuncak istiyorsan bir spor salonuna kapat kendini, aynalara baka baka hayran ol bedenine.
Kendini incit inciteceksen.
Çünkü benim, şu hayatta nadiren yaptığım bir şeyi yapmamı sağladın: Ah ettim...
Çok acıtıyor.
Attığınız adımı yanınızdakiyle bir atarken eğlenebilirdiniz. Birlikte eğlenceli fotoğraflar çekip albüm yapabilirdiniz. Aynı renk kıyafetler giyip konserlerde coşabilirdiniz. Haykırarak boynuna atılabilirdiniz. Renkli kokulu kağıtlara süslü cümleler kondurup dosyalayabilirdiniz.
Mutlu olduğunuzu söylediğiniz günlerin akşamlarında mutsuz olabilirdiniz. Yatağa doğru yürürken düşüncelere dalabilirdiniz. Çeşitli renklerde düşler kurabilirdiniz. Birkaç çiçek kokusuyla kendinizden geçebilirdiniz. Parmağınızdaki halkaya bakıp güven duyabilirdiniz.
Güzel bir rüyanın etkisiyle uyanıp güzel bir gün geçirebilirdiniz... Birkaç akşam sonra bir yakınınızı yitirmiş gibi ağlayabilirdiniz... Birkaç akşam daha sonra, bir yakınınızı gerçekten kaybedebilirdiniz... Birkaç akşam daha sonra, arayacak hiçbir yakınınız kalmayabilirdi.
Sokağın kalabalığına, insan selinin akışına teslim ederek bedeninizi, ruhunuzu emanet edebilirdiniz yalnızlığa. Odanızın tozlu kokusunda anılar toplayabilir, kuru çiçeklerinizi kuru kitaplarınızın kuru sayfalarına tıkabilirdiniz.
Biriktirilmiş sayfalarınızı raflara koyup, her şey yolundaymış gibi yapabilirdiniz. Nasılsın diye soran olunca, iyiyim diyebilirdiniz. Gerçekten eğlenerek kahkaha atabilirdiniz. Aklınızı çelmelerine müsaade edebilirdiniz. Tam geri döner gibi yaptığınızda koşarak kaçabilirdiniz. Arkasından dalga geçer, çeneniz ağrıyana kadar gülebilirdiniz.
Kafanızda sizinle oynanmış, duygularınızla oynanmış, varlığınızla oynanmış, kişiliğinizle oynanmış fikrine yer vermeyebilirdiniz. Duygularınızın oynanmışlığına ek olarak incinmişliğiyle boğuşmak zorunda kalmayabilirdiniz. Bir şeylerin nasıl bu kadar geç fark edildiğine inanamayacak kadar şaşırmayabilirdiniz. Israrla arkasına dikildiğiniz duygularınızın aslında ne kadar önemsiz olduğuna inanmayabilirdiniz. Acıyla, sevilebilecek, güvenilebilecek insanların olmadığını düşünmeyebilirdiniz. Saçlarınızı yaptırıp tırnaklarınızı boyar ve kendinizi çirkin hissetmeyebilirdiniz. Sıradanlığınızla karşılaştığınız zaman bu kadar hüzünlenmeyebilirdiniz. Yazdığınız cümleleri gizlemeyebilirdiniz.
Ucuz dünyaları olan basit insanların beyinsiz eleştirilerine, anlamsız yargılamalarına, kıymetsiz bakışlarına önem vermeyebilirdiniz.
Yalnızlığınızı kendinizle paylaşmak için daha da büyüttüğünüz bir koca yıl boyunca, kendinizle ve duygularınızla ne kadar çok oynandığını aslında hiç fark etmeyebilirdiniz.
Ve belki bu evcilik oyununu sürdürür ve sonunda kendinizi herkesten daha az sevdiğiniz bir eviniz olabilirdi.
Sokakta yürürken, otobüste üşürken, yaşadığınız sokaklara yabancı gibi bakarak, hüzünlü şarkıların gözünüzü doldurduğu anlarda, bu kadar ölesiniz tutmazdı, aslında çoktan karar verdiğiniz bir yöntemi uygulayarak.
Ölesiniz tutmazdı. Çoktan ölmeyi seçseydiniz. Zaten ölmüşlüğünüzü görmeseydiniz. Ölesiniz tutmazdı.