Elimizde patlamış faturaların şerefine kadeh kaldırıyorum... En ucuzundan bir kadehe konmuş en ucuzundan bir şarap ile. Fonda Paul Cantelon'dan Inside Out çalmakta. İki güne kalmadan son dakikada şahsımı gömecek bir finale hazırlanmak adına kötü bir güne başladım. Gece eve geç geldim, çok da geç değildi ama geçti... İsmen. Hiç hoş olmayan bir kavga koparttık evde. Hoş olan bir kavga varsa bile ben hiç görmedim gerçi. Digiturk faturası da ikiye katlanıp elimizde patlamış, ev bomboş, dolap tamtakır, bir yerlerden bulduğum bir iki lokmayla beslenirken alışkanlık gereği seyrettiğim Comedy Max'i izleyemeyince televizyonda izlenebilecek yegane kanalın teretebir olduğunu ve o esnada gülben adlı programın olduğunu görünce çok buruldum. Ne yöne baksam eleştirilen- her daim otuz-kırk yaş üstülerce- çitlenen çekirdekten farksız sevmelere, gömlek değiştirir gibi değiştirilen partnerlerden şikayetçi bir sürü kadın... Bir tek Suzan Aksoy karşı çıktı bu menapozlu- andropozlu ahkam kesmelere. Bir yaşam tarzı eleştiriliyorsa arkadaş, neden o yaşam tarzına sahip birini de cesaret edip çağırmazsınız programınıza? Daha verimli geçer işte programın seyri, bir şeyler tartışılır falan.
Türk insanı tartışmayı sevmiyor ben bunu anladım. Hatta insanlık sevmiyor. Ben de sevmiyorum işte. Eleştiriyi sevmiyorum. Sana ne, ona ne, kime ne mantığımı paylaşmayanları dinlemek istemiyorum.
Al işte ben de Türk'üm. Gene de beni çağırsalardı ben gider konuşurdum. Yok, illa ahkam kesecekler. İlla tiksindirecekler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder