Şimdi anlıyorum, aldatıldığımı. Fikren, bedenen, ruhen aldatıldığımı. Güvenmediğim bir adama güvenmek zorunda bıraktığım için kendimi tam bir yıl boyunca, kendi kendimden yediğimi. Yiyip bitirdiğimi. Şimdi anlıyorum, insan severse anasını babasını bahane edip bırakıp gitmez. Ben bırakır mıydım? Yok.
Şimdi anlıyorum, hayatı dış öğeleriyle yaşayan bir adamla, benim kadar içsel yaşayan bir hatunun mutlu olması mümkün değil. İzlediğimiz filmden dinlediğimiz müziğe farklıyız. Ben can yakan filmleri seviyorum; o güç üzerine çekilmiş filmleri seviyor. İmparatorluğu seviyor mesela. Ölsem aklıma gelmez. Ben anca "lan acaba prensesler nasıl yaşıyor, böyle sürekli önemli olmak falan, çok sıkıcı değil mi ya" diye psikolojik çözümlemelere vuruyorum kendimi. İşte Wrestler süper film mesela; ama o güreş tutkusunu görüp seviyor o filmi, ben adamın o kadına duyduğu şeyin psikolojisini falan çözmeye çalışıyorum. Amca kötü bir baba olduğu için, kendini güreşe vermiş, napsın bu uğurda ölecekse de ölsün, mutlu değil ki, tabi ölecek.
Yeme içme konusu kadar çok paylaştığımız şey yoktu mesela. Kahve çikolatadır, şaraptır tekiladır, abur cuburdur, pazar kahvaltısıdır, tavuk dürümdür, burger kingdir, milk shaketir, starbucks filtre kahvesidir, Tchibo'dur. Ee? Bizim ilişkimiz zaten iki sofra arası ufak mıncıklamalarla geçmiş?
Hatun kişisi uzun saçlı, saçı fönlü, gözü ağır makyajlı, tırnakları uzun ve manikürlü pedikürlü, hafif göbekli, ufak popolu, topuklu giyen ve seksi; evine sadık, eşine sadık; onu çekip çevirebilecek, yemek yapmayı, evi düzgün tutmayı bilen; anasıyla babasıyla iyi geçinen, sessiz sakin, laf yetiştirmeyen, erkeğinin sözünden çıkmayan, ona da fazla karışmayan bir hatun olacak onun için. ŞEKİL. Şekil işte.
Onu bunu geç; gerçekten haber ver demiş amcamız... Gerçek ne?
İyi niyetli bir küçük çocuğun ufak tefek baloncuklar çıkararak mutlu olduğu. Benim mutluluk anlayışımı sorgulattı. Benim mutluluk anlayışım şekil değil. Ben mutsuzken mutlu olabilen ucube bir kızım. Uzak durulacaklar listesinde bir numarayım onun için.
Sevdim, seviyorum da; gerçeğe geri dönelim! Mutlu değildik. Mutsuzluğun dibindeydik. Sürekli çözümlemeye çalıştıklarımız bizi gene bi şekilde yoruyordu. Hiçbir şey değişmiyordu. İkimiz de olduğumuz insan olmaya geri dönmek istiyorduk. Rol yapa yapa geçmiyordu.
Saygı da duyduk birbirimize, sahip de çıktık. Dostluk da ettik. Amenna.
Ama iyi birer sevgili olmayı başaramadık.
Şimdi hiçbir sözü beni iknaya yetmez. Bir kere ikna olmuşum onsuz mutlu olduğuma.
Pembe dizi mi çekiyoruz lan burda?! Dalga mı geçiyoruz?
"Hadi bebeyim, ben seni gene feysbukta başka hatun kişilere arada ufak zararsız zarflar atarak boynuzlıycam, sen gene tırnaklarını kemire kemire alınıp ağlıycaksın, zaten sorunlu bi ailen ve hastalıklı bi kişiliğin var; ama sevişelim. Seviyo gibi yapalım, hadi bebeyim."
Sonra, "olmuyor, aslında hiç yapamamışız biz, kabullenmen gerek. Ben artık başka aşklara yelken açmak istiyorum." lafını da ben duyacağım.
Oldu.
Benden nefret mi edecek? Etsin. Ben yola çıktım bir kere, 21 Kasım'da. Net 3 gün ağzıma lokma koymadım, sonra ilk lokmamla çıktım ben yola.
O yataktan kalkabildim mi? O yataktan tek başıma kalkabildim mi?
Başarmışım demek ki ben bunu.
Neden ısrarla bir kez daha bile bile başarısızlığa adayayım kendimi? Akıllanmadım mı ben daha?
Yo. Akıllandım da.. Küfrettiğim kalbim hala ara ara sızlıyor ordan.
Şimdi, canımı yakmak için sevgimi kullanan insanlara da, bana öyle ya da böyle zarar veren herkese de, "canınız cehenneme!" diyorum! Canınız cehenneme!
Rahat bırakın lan beni. Çıktım işte yola. Gerekiyorsa nefret edin. Varlığınız can yakıyorsa nefretiniz iyi gelir. Uzak durun yeter. Mutlu da olun, çok mutlu sağlıklı da olun valla, kötülük istediğimden değil. Benim canımı acıtmayın artık.
Dünyanın sonu değil ayrılık. Sürekli ertelenen bir şeyi tekrar tekrar yaşamak ve aynı sonuca bile bile katlanmak akıllı bir insanın yapacağı bir şey değil. Ben akıllı bir insanım. Ben sadece kalbimden ibaret değilim.. Benim ayaklarım da var, ayağa kalkarken destek olabilsin diye ellerim de var. Benim beynim var, başım var. Benim gözlerim de var kulağım da, dudağım da var.
Yaşıyorum işte. Ağlasam da sızlasam da yaşıyorum.
Kimsenin gel demesiyle gidecek, git demesiyle gelecek kadar onursuz değilim. Gurur yapıyorum işte: Beni bir defa tepe taklak eden insana tekrar sevgilim diye sarılamam. Beni bir defa, tek bir defa bu denli ağlatmış bir insanın elini tekrar tutamam. Dünya bir oyun sahnesi değil. Dünya sadece kendi doğrularınla yaşayacağın bir yer de değil... Açık olmak lazım, bu dünyada evrenselliği savunan bir insanın açılması lazım. Saçılması değil; açılması.
Dürüst olması lazım ya! Dürüstçe, benim beynim senin düşündüğün yerde çok iyi çekmiyor, arada bir yerini değiştirmem gerekiyor desin. Basit ötesi bir ilişki yaşayalım, dost ilişkisi olsun bunun adı desin. Lan hadi bunları demesin, alacağı cevabı kaldıramaz belki de; seni seviyorumu dolu dolu, gözüme bakarak, kalbime dokunarak desin. Güven bana, öldü o salak tarafım desin. Bunları gerçekten söylesin. O zaman verirdim belki o ikinci şansı seve seve. Yok. Karşıma dikilmiş, bence tekrar denenebilir diyor. Neyi deniyorsun ya? Beni mi kendini mi? İlişki faslını denedik, olmadı. Şimdi neyi deniyorsun?!
Oyunculardan uzak durmam gerek. Ben gerçekten oyunu pek iyi beceremiyorum. Ben sadakate önem veriyorum. Kaldıysa hala bunlara önem veren adamlar, ne mutlu. Ha yoksa, defolsun gitsinler dünyamdan; Marsık evimdeki erkek olarak hayatımda kalsın yeter. Kedileriyle mutlu bir deli kadın olmaya da razıyım yani, kaderde varsa.
Herkes geçici... Ben kalıyorum gene. Her söz unutulur, her duygu unutulur. Her şey unutulur. Her şey geçer........ Hayat kalır.
1 yorum:
bir gün her şey güzel olucak.. inanması ne kadar zor olsada.
Yorum Gönder