20110130

Balmorhea - Bowsprit

Her seyden biraz var burda. Daha cok taze olan bir suru seyle kurumus kalmis bir suru baska sey.
Gun gelir, guler gecersin. Basini kuma gomup yasamak istedigin her andan birkac santim uzakta yasamayi secmisliginle ovunursun icten ice. Gun gelir surekli olmeyi isteyen tavrindan kurtulursun. Siyrilirsin sevme hallerinden, insanlik hallerinden... Insanliktan uzakta bir mahal bulursun, yere boylu boyunca uzanir ve basinin uzerinden israrla gecmeyen tekerlekleri keyifle seyre koyulursun, senin icin manzara izlemekten farksizdir. Basinin icinde beyin tasiyan ama gogsunde koca bir bosluk olan cok insan tanimissindir, cogu senden hep bir adim yukardadir. Bir asansorde yasarsin: iner, cikar ve hep kendi sinirlarindadir. Birilerini yuari ve birilerini asagi tasir, ama o birilerinin gitmeyi amacladiklari yerlere gitmeleri icin vardir. Ustune basilip gecilmek icin. Izin verirsin. Umursamazsin cunku.

Gun gelir- aglayamayacak kadar uzgun olma hallerinden bikar ve basa donersin. Bir arkadasin dinlettigi bir sarkida ayine baslarsin, tum gozyasini bosaltirsin, eski dostlarla laflarsin, eskiden dostluklar vardi ve ben eskiden dostluga Allah kadar inanirdim der ve tebessum edersin(ettigini sanirsin).
Uyusturup zorla hissettirdigin bedenini baskalarininkilerin yanindan kaldirirsin, baska bir yataga uzanirsin, baska bir karanlligi koklarsin, baktigin gokteki yildizlar degismistir, dunya biraz daha kipirdanmis olur her defasinda, her defasinda bir 'acaba' hali olur: "Acaba sevebilecek miyim?" Sevilmez. Cevabi hazir sorularin sonlarina cuk oturacak olculerde soru isaretleri uretmektir isin. Kendi yalnizlarinla kendin kalirsin.

Ozlediklerim var. Ama ozlediklerim arasinda eski ve tanidik hicbir sey yok. Her yuz yeni.. Yeni kokulari ozluyorum. Yeni dostlari. Yeni elleri, yeni dokunmalari.. Yeni telaslari.

Yeni acilari.
Tuketmeyecegim/tukenmedigim gibi

20110126

Hollanda.

Birileri bir yerlerde sabitlenmis, hani sokmeye ugrastikca duvar dokuluyor sanki. Solmus ve tozlanmis aile fotograflarinin biricik yuvasi eskimis cerceveler; azicik oynatsan duvarin arkasinda temiz kalmis birkac santimetrekarelik alanla kiyaslayacak komsular duvarin kirini.. Bu yuzden en son bes alti yil once oynanmis yerinden ve hemen tekrar sabitlenmis. O fotograftaki herkesin hayatta ya da olu olmasinin bir onemi yok; o fotograf bile onemli degil aslinda- onem arz eden yegane sey o eski cerceve. Ansiz ve anisiz ve ozellikten de cok uzak o cerceve.

Ayaklarimin altina civi caksalar yerin altindan, ben gene de o cerceve gibi olamayacagim. Su an bana yabanci bir adamin evinde, bana yabanci bir dilde ruyalar goren o adamin koltugunda, o adamin bilgisayari kucagimda olarak oturmus, kendi dilimde ruyalar gormek uzere bana ait olmayan bir yerde uyumak icin gitmeden hemen once, kendimin olan bu emin olma halini yazmak istedim.. Sabit olarak oturdugum su an bana, metro beni bilmedigim isimlerde bilmedigim merkezlere tasirkenki anlardan daha yabanci...

Icimde doymak bilmeyen bir yolcu var. Hayatimi bu sekilde surdurmem mumkun degil ben de biliyorum. Dilini anlamam veya anlamamam onemli degil, yanimda kimin oldugu, kimi sevdigim v e kimi sevmedigim de.. Ben sadece , yolda olmak zorundayim.

Yarin Rotterdam'a giden yolda olacagim gibi!


20110123

Kimsesizlikleriyle mutlu insanlar tanıdım, çoğunun bir sürü seveni vardı.

20110121

Tozlanmıştı düşleriniz,sizin düşlerinizde yoktu adım.Dumanaltı muhabbetlerinzde iki yudum arasındaydım sadece,bir hayat boyu hatırlanmayacaklar listesinde orada bir yerdeydim. Siz yürürken dünya durmalıydı,siz mola verdiğinizde beklemeliydi otobüs sizi ve otobüsteki diğer yolcular.Beni o mola yerinden bir öncekinde bıraktınız;bıraktığınızı bile hatırlamıyorsunuz şimdi.Ben orada kaldım,siz bensiz devam edin yola,çoktan ettiğiniz gibi.
Çünkü biz bedenimizle değil ruhumuzla yaşıyoruz: Ruhumuz öldü. Hani "tanrıya" dibine kadar inanıyoruz; ama "tanrı öldü" ya.. Bizler zavallılığımızla bilgeyiz ve bilgeliğimiz zavallı kılıyor bizi.

h


Hayatımın sonuna kadar dinleyebileceğim ve dinleyerek ölmek isteyebileceğim şarkılar var. Okumasam da varlıklarından güç aldığım sayfalar da yanımda olmalı o esnada... Bazı şarkılar var, bazısının dilini bile anlamıyorum; ama kıvrandırabiliyor işte ruhumu. Hassasiyetin had safhası ise benim durumum, hayatım boyunca bu şarkılarda kıvranabilir ve hassas olmadığım alanları artırabilirim: Bir yerinden kırparak, diğer yerlere daha çok yer açabilirim. Kadın olmanın "karı" veya "anne" olmaktan ibaret olmadığını aile büyüklerime anlatabilirim. Sokaklarda gürültü patırtı yaparak aşkını yaşayan herkese bakabilir ve salt gülümseyebilirim.

Karanlıkta oturup ucuz defterlerimi doldurabilirim. Ayak ucumda bir sıcaklık hissederek tebessüm edebilirim.

Cümlelerimde kesinlik kalmadı: İhtimallerle yaşıyorum bu ara. Sözleştiğim arkadaşlarımla planlar yapıyorum, birkaç güne kadar da kaçıp gidiyorum, döndükten sonra gideceğim İzmir'in biletlerine falan bakıyorum.. Sevme ihtimallerim var, sevilme ihtimalleri ve sevişme ihtimallerim. Ama kesinliğim yok.


20110119

Hurt myself again today; and the worst part is there's no one else to blame: Be my friend.

20110118

Biraz aylaklık yapmak için uzattım yolumu bu akşam. Saat 5 buçuktu, otobüste ters koltuklardan birinde oturuyordum, dinlediğim şarkılar sıklıkla değişiyordu; çünkü istediğim ruh halini bana armağan edecek o şarkıyı bir türlü bulamıyordum. Güzel insanlarla güzel sohbetler etmiştim gündüzden. Esasen keyfim de kaçmış değil: Ama kaçması lazım, hüzün lazım, karanlıkta takınılacak tavır lazım. Bana bir gölge lazım!

Sonra dışardakilere tepeden baktım susup: Herkes koşuyordu. Zaman biraz öncesinden daha hızlı akıyordu. Yan yana yürüyen herkes aynı adımı atıyordu. Herkes el eleydi ama herkes ve herkes, koşuyordu.

Bir sağ.. Bir sol. Bir sağ.. Bir sol.

Tik.. Tak.

Tik.. Tak.

Sonra aylaklıktan vazgeçtim, cümle kuramayan kendime öfkelendim, otobüsten inerken başımı kapıya çarptım ve sallana sallana eve geldim.

20110117

Beynimi, kafa derimi, kalbimi söküp fırlatmak istiyorum çoklukla. Kendimi, bedenimi, her şeyimi şaraba vereyim de göçüp gitsin ayık hüznüm.

20110115

Bu gece de cümlelerimde bir erkeği nesne olarak bulunduruyorum ve kendimden bu kadar sıradan nesnelerim olduğu için nefret ediyorum. Her şey bu kadar sıradan olabilir; ama nesnelerim bu kadar sıradan olmamalı.

Cümlelerime müsamaha gösteremeyeceğim kadar çok sahibim onlara. Ve o kadar kızgınım.

"Geceye Yürümek."

(Eskilerde biri vardı: Ufuk Hoca. Oralarda mı acaba? Mutlu mu acaba? Bilmem..)

Çok.

Bahanelerden söz etme bana. Bahanelerle ikna olamayacak kadar kırgınım. Öğrendiğim her şeyden birkaç kulaç uzaksın. Güzel bir yüzün ve güzel bir bedenin olabilir. Hatta güzeller güzeli de olabilirsin. Hatta hep de özlenebilirsin belki. Güzel bir yürek sahibi de olabilirsin, güzel bir ciğer ve güzel bir diz kapağı sahibi de olabilirsin. Uyumalarımı ve uyanışlarımı anarak, olmayan ve olmayacak bir on yıllık geleceğe adımı ekleyerek daha fazla saçmalama... En çok saçmaladığın zamanlarda sıkıldım konuşmalarından. Yaşa hayatını, gençliğinin baharında olmayı en iyi şekilde değerlendir: Dışarıda hazineler kadar güzel bedenlere sahip ve hatta şanslıysan yeterince güzel yüzleri bile olan çok karşı cins var. Biz geçtik birbirimizden işte.. Bahaneler sayma bana. Ortada tek bir gerçek var: Bitmiş olanı bitirdin sen. Suçlama kendini, sevildin. Çok sevildin..... Yaşa. Yaşa.
Oyalandıkça sarıp sarmalıyorum kendimi. Kelimelerim düşündükleri kadar masum değil esasen. Bir iki dairesel hissediş, bir iki ileri geri adım. Bir iki tebessüm, utanış.. Bir filmden alıntı cümleler, arada başkalarından duyulan sözcükler ve üzerlerinde oynanan alçakça oyunlar.. Bir sürü kalem bir sürü kağıt, bir sürü karmaşa, dağınıklık. Gürültüler, kavgalar, yığınla olumsuz sayılabilecek his. Bir iki paylaşımdan ibaret zamanlama hataları. Bir pergelin ucuyla yontulan ucuz kalpler. Küfürlerin savrulamayacağı kadar kalabalık karbondioksit solungaçları. Bozuk paradan farksız hissetmeler. Nota kalabalığı! Kulak uğultuları. Hastalıklar, paranoyalar, şizofreni. Kendin gibiler ve kendin gibi olmayanlar...... Oyalandıkça saçmalıyorum. İyi niyetin her daim suistimal edildiği bir geni taşıyorum.
Kaosumu paylaşamadım. Lokmamı paylaştım. Kokumu paylaşamadım, yatağımı paylaştım. Düşlerimi paylaşamadım, cümlelerimi paylaştım. Görmelerimi paylaşamadım, gözlerimi paylaştım. Bazen gözlerimi paylaşamadım, gözyaşlarımı paylaştım. Acımı paylaşamadım, hissedişlerimi paylaştım. Yudumlarımı paylaşamadım, şarabımı paylaştım. Anlamalarımı paylaşamadım, iknalarımı paylaştım. Gücümü paylaşamadım, gülüşümü paylaştım. Ruhumu paylaşamadım, derdimi paylaştım. Adresimi paylaşamadım, odamı paylaştım. Hayatımı paylaşamadım, senemi paylaştım. Kendimi paylaştım da, onu paylaşamadım..
Bazı geceler uyunmazdı. O geceler uyanık kalmak içindi bazen. Bazen sırf daha fazla uyuyabilsinler diye uzardı günler. Bazense sırf daha az uyusunlar diye kısalırdı geceler.

Aslolan neydi, diye sormalar başlardı o gecelerin saatleri biri vurduğu zaman. Aslolan neydi demeler ve gülümsemeler. Aslolan hep "ben"di. Onlara ait "ben"lerdi aslolan. Sonra birden dengeler değişirdi, sizdeki "ben" öne geçtiğinde 1-0lık galibiyetleri bitiverirdi... Ve bu defa onlar sorarlardı: Aslolan neydi?

Aslolan "ben"di hep: Onlara ait "ben"lerdi aslolan.

20110114

Harflerimi ruhumun ayaklarına bağ edecek kadar küstahlaşan bu sözcükler! Melodilere bürünüp de gecelerimi bana dar etmeye mi geldiniz? Sessizlik! Sessizlik istiyorum!

20110113

Dün Elif Şafak'la tanıştım.
Öptüm ya hani seni... Dudaklarımızın buluştuğu yer eski yerde değildi. O eski tadı alamadım, o eski adam değildin sen. Benden bahsederken gözlerin dalıp giderken bildiğim sen değildin o öptüğüm. O iki güzel dudak artık bizim değildi, salt senindi... Benim salt benim olduğum gibi. O fotoğraflardaki iki kişi değildik biz, öperken etrafa bakan ve utanan kız değildim ben... Hani o geceleri dinlediğim şarkılarda özlediğim sen değildin artık... O kesinliğin yitip gitmişti geçmiş zaman eklerinde, şimdi sadece belkiler, keşkelerle dolu sözcükler kuran dudakların benim için masum bir kaçamaktı işte.. Masumiyetimizi birlikte yitirdik biz ben seni öptüğümde: Biz birbirimizi, birbirimizle aldattık bugün.

20110111

Alırdık elimize iki şişe şarap, en kalın giysilerimize sarılıp ve birbirimize, inerdik Kuğulu'nun bir bankına, oturur severdik birbirimizi. İzlediklerimiz ve gördüklerimizle büyülenirdik, her nefeste aşka aşık olurduk. Tuttuğumuz ellere öyle bir yapışırdık ki, sanırdık ki asla ayrılmazlar. Gözlerimiz de yapışırdı birbirine, yapışırdı kirpiklerimiz, dudaklarımız. Cümlelerimiz de dökülürdü arada, sevgimiz dile gelirdi, başa gelirdi, çekerdik. Fotoğraflardık saliselerimizi, diş etlerimizi göstere göstere gülerdik, mutluluğumuzu sığdırırdık geometrik şekillere. Dünyaya sığmayan mutluluğumuzu biz, karelere sığdırırdık. Evet, biz birlikte, imkansızı bile başarırdık!!

Sonra sen aldın eline kalbimi, stres topu gibi, sıktın sıktın sıktın... Paramparça oldu. Sonra al bunu, dedin, al hadi, deneyelim şimdi.

Ben bir parçamı, sadece tek bir parçamı değil, o kırdığın kalbin nerdeyse tamamını bırakıp gittim ya.. Hatırlamıyor musun?

Amelie Soundtrack 4 - Comptine d'un autre été: L'après-midi




Şu saatte, şarap kokan nefesimle, gözlerim şu melodide doluyor. Doluyor, neden dolduğunu bilmediğim için ben kızıyorum. O doldukça ben daha çok öfkeleniyorum. Nedenlerim gereksiz, sessiz, saçma.. Ama bu, ağladığım gerçeğini maalesef değiştirmiyor.Geçirmiş olduğum bir seneyi hayatımdan söküp atmak istiyorum. Sanki ciğerlerim parçalanıyor, sanki nefes borumda çatlaklar oluşuyor. Sanki gitgide daha da soğuyor bedenim ve ruhum birbirine. Kendimden uzaklaşıyorum.Geceye has bu hislerim, dileğim bu yönde.. Geceye has ve ben yarına koşmak adına, sınav gerçeğini sarhoşluk gerçeğiyle örtüp, bedenimi yatağıma sürüklüyorum. Geceye hastı acılar, hastalıklar.. Geceyi sevmiyorum, eskisi kadar.Halbuki bu film demek umut demekti, sebepsiz umut, gerçek dışı bir dünyadan medet umabilecek kadar umut demekti. Acı denilen şeyi eskiden daha çok severdim ben.. Şu lanet boğazımdaki lanet düğüm olmasaydı daha mutlu olmaktan seve seve keyiflenebilirdim. Oyalanabilirdim ben de, hayattaki en büyük amacım sevdiğim adamı elde edip onunla çoluk çocuk sahibi olmak olabilirdi.Şimdi o özgüvensiz, o aptal aşık, o bağlı ve bağımlı, dibine kadar sadık, sefil derecede tutkulu, boyun eğmiş ben çekip gitti ya; bu defa diyorum, bu değişmiş benim, o denenmiş ve başarılamamış "ilişki"yi daha da güzel bir şekilde sonuçlandırabilir miyim acaba...Bu soruları hep ben soruyorum kendime.. Bazen kulak misafiri olan bir adam, akışına bıraksana, bırak deneyelim diyor.O hiç soru sormuyor.. O sadece bırak, diyor. Düşünme, üzülme, bağlanma, hayatının merkezine koyma, her şeye fazladan anlam yükleme diyor. Ağlama diyor; gülümse, içinden gelmese bile beni delirtmemek için gülümse. O hep istiyor.Ama dinlerdi ya beni arada, cümleler kurardı. Bir sabah saat altıda kalkıp benimle pasaport kuyruğuna bile girmişti ya hani?Yetin Elif, sana gülümseyerek baktığında, yüzünü avuçlarının içine aldığında sevinerek yetin. De ki, bu adam seni seviyor. Bu adam seni, kıymetlim diye seviyor.Da, insan kıymetlisinin ciğerini söke söke ağlamasına sebep olur mu? İnsan fotoğraflarını kesecek kadar canını yakar mı kıymetlisinin? İnsan hep sonradan anlar mı? Ve kıymetlim dediği insanı, hiç mi anlamaz? Ve daha da önemlisi; acaba diyorum, insan kıymetlisi bildiği insana, arada benim de hatam olmuş olabilir, ya da bu kızın suratı asıksa bunda benim de payım olabilir diye sormaz mı?Ben gülümseyeceğim kızgın ve kırgın olduğumda. Sonra kapalı ve tenha bir yerde eğer haklıysam ağzına bile sıçabilirim... Böyle demişti.Kendi kendimi ikna etmek zorunda bırakan sözde kıymetlisi olarak sevmiş olan adam mı? bana bu duyguları o mu yaşatıyor? Sevgi bu mu?

Gece gece gene mahvetti beni..
Gerçekten herkesin tek derdi güzel bir ilişkisinin olması mı?

20110110

dredg - Pariah


"Hayır.. Ben kimsenin gelinciği değilim."


cem koksal - kalbim bombos

Nisan 2010'da yazılmış.

Öyle bir ilişki olmalı ki, kişi kendisini bulamayışının bilincine varamayacak kadar meşgul olmalı, asla bir başına kalmamalı, sorgulamanın ne olduğunu unutmalı, beynini vara yoğa harcamamalı..Saatlerce senin düşünmene ihtiyacı olmayan şeyleri düşünmemelisin, bütün kalbini bütün bedenini bu işin içine koyarken bütün beynini değil beyninin çeyreğini kullanmalısın. Hani öyle bir ilişki olmalı ki bu, sıklıkla yorulmalı, hizmet etmeli ve kusursuz olmalı, sıklıkla ilgi göstermeli, Tanrına şükretmeli, alttan almalısın. Ama sıklıkla değil her daim mutlu olmalısın. Mutluluk var mı yok mu diye düşündüğün zamanları geride bırakmışlığın ve var olmadığına kanaat getirmişliğin sadece sana kalmalı ya da hafızana set çekip bunu da unutmalısın. Kurduğun sahte ilişkilerdeki gerçek olmayan sen kurduğun başka bir sahte ilişkideki gerçekliğe en yakın senden daha tercih edilir olmalı. Eleştirilecek çok şeye sahip olmalısın, her daim mantıklı ve yapıcı eleştiriler yapmalısın, mümkünse yaptığın eleştiriyi bir defa dillendirmeli ve karşı tarafın hür iradesine bırakıp yoluna aynı şekilde devam etmelisin, aynı kişiyle. Takıntılı olduğun bir sürü saçma sapan mevzu karşındakine yansımamalı, aynadakiyle paylaş çok gerekiyorsa, alınganlığını kendi kendine yap ve kendi kendine yaşa! Çünkü alınganlık yapacak kimsen olmadığında ben alınganım demenin hiçbir anlamı olmaz. Sığınmaya meyledecek, ihtiyaç duyacak ve özleyecek kadar çok sevdiğin zamanlarda bırakıp gideceğin bir benliğin olmalı. Sağlıklı bir ilişki için, sağlıksız bir beynin ve sağlıklı bir bedenin olmalı. Zarif yürümelisin, bakımlı ellerin, makyajlı gözlerin, alınmış tüylerinle yavaş yavaş değiştirmelisin kendini. Değiştirmelisin çünkü tanındığın zamanlarda intihara meyletmiştin, demek ki sağlıklı değildin, o zaman sağlıklı olmak için bu kişiyi intihar etmiş sayıp yeni bir kişi ortaya çıkarmalısın. O kişiyi ortaya koymalısın, karşındaki insanı değil. Ortada bir kumar yok, bir oyun yok, ortada bir ilişkiden başka bir şey yok: Ortada ben yok..Kalmadı.

Gezegen (Malt)


Yorgun yörüngemde her zaman yalnız gezen ben...

20110109

Kendisinden başka kimseyi düşünmeyen, suskun, psikolojiyle alakalı olmayan, hep ben haklıyım diyen, ağzını açtı mı mutlaka can yakan, öyle ya da böyle aldatmış, bir şeyleri saklamış, beni bir türlü anlayamamış, yapmaktan çok yapmamayı seçmiş, harekete geçmekten çok konuşmuş, çok fazla eleştiren, ayrıca benim sadakatimi ve iyi niyetimi sömüren bir arkadaşa elveda dedim az evvel.

Bir Derdim Var (Mor ve Ötesi)

ŞİMDİ.

Şimdi anlıyorum, aldatıldığımı. Fikren, bedenen, ruhen aldatıldığımı. Güvenmediğim bir adama güvenmek zorunda bıraktığım için kendimi tam bir yıl boyunca, kendi kendimden yediğimi. Yiyip bitirdiğimi. Şimdi anlıyorum, insan severse anasını babasını bahane edip bırakıp gitmez. Ben bırakır mıydım? Yok.
Şimdi anlıyorum, hayatı dış öğeleriyle yaşayan bir adamla, benim kadar içsel yaşayan bir hatunun mutlu olması mümkün değil. İzlediğimiz filmden dinlediğimiz müziğe farklıyız. Ben can yakan filmleri seviyorum; o güç üzerine çekilmiş filmleri seviyor. İmparatorluğu seviyor mesela. Ölsem aklıma gelmez. Ben anca "lan acaba prensesler nasıl yaşıyor, böyle sürekli önemli olmak falan, çok sıkıcı değil mi ya" diye psikolojik çözümlemelere vuruyorum kendimi. İşte Wrestler süper film mesela; ama o güreş tutkusunu görüp seviyor o filmi, ben adamın o kadına duyduğu şeyin psikolojisini falan çözmeye çalışıyorum. Amca kötü bir baba olduğu için, kendini güreşe vermiş, napsın bu uğurda ölecekse de ölsün, mutlu değil ki, tabi ölecek.
Yeme içme konusu kadar çok paylaştığımız şey yoktu mesela. Kahve çikolatadır, şaraptır tekiladır, abur cuburdur, pazar kahvaltısıdır, tavuk dürümdür, burger kingdir, milk shaketir, starbucks filtre kahvesidir, Tchibo'dur. Ee? Bizim ilişkimiz zaten iki sofra arası ufak mıncıklamalarla geçmiş?
Hatun kişisi uzun saçlı, saçı fönlü, gözü ağır makyajlı, tırnakları uzun ve manikürlü pedikürlü, hafif göbekli, ufak popolu, topuklu giyen ve seksi; evine sadık, eşine sadık; onu çekip çevirebilecek, yemek yapmayı, evi düzgün tutmayı bilen; anasıyla babasıyla iyi geçinen, sessiz sakin, laf yetiştirmeyen, erkeğinin sözünden çıkmayan, ona da fazla karışmayan bir hatun olacak onun için. ŞEKİL. Şekil işte.
Onu bunu geç; gerçekten haber ver demiş amcamız... Gerçek ne?
İyi niyetli bir küçük çocuğun ufak tefek baloncuklar çıkararak mutlu olduğu. Benim mutluluk anlayışımı sorgulattı. Benim mutluluk anlayışım şekil değil. Ben mutsuzken mutlu olabilen ucube bir kızım. Uzak durulacaklar listesinde bir numarayım onun için.
Sevdim, seviyorum da; gerçeğe geri dönelim! Mutlu değildik. Mutsuzluğun dibindeydik. Sürekli çözümlemeye çalıştıklarımız bizi gene bi şekilde yoruyordu. Hiçbir şey değişmiyordu. İkimiz de olduğumuz insan olmaya geri dönmek istiyorduk. Rol yapa yapa geçmiyordu.
Saygı da duyduk birbirimize, sahip de çıktık. Dostluk da ettik. Amenna.
Ama iyi birer sevgili olmayı başaramadık.
Şimdi hiçbir sözü beni iknaya yetmez. Bir kere ikna olmuşum onsuz mutlu olduğuma.
Pembe dizi mi çekiyoruz lan burda?! Dalga mı geçiyoruz?
"Hadi bebeyim, ben seni gene feysbukta başka hatun kişilere arada ufak zararsız zarflar atarak boynuzlıycam, sen gene tırnaklarını kemire kemire alınıp ağlıycaksın, zaten sorunlu bi ailen ve hastalıklı bi kişiliğin var; ama sevişelim. Seviyo gibi yapalım, hadi bebeyim."
Sonra, "olmuyor, aslında hiç yapamamışız biz, kabullenmen gerek. Ben artık başka aşklara yelken açmak istiyorum." lafını da ben duyacağım.
Oldu.
Benden nefret mi edecek? Etsin. Ben yola çıktım bir kere, 21 Kasım'da. Net 3 gün ağzıma lokma koymadım, sonra ilk lokmamla çıktım ben yola.
O yataktan kalkabildim mi? O yataktan tek başıma kalkabildim mi?
Başarmışım demek ki ben bunu.
Neden ısrarla bir kez daha bile bile başarısızlığa adayayım kendimi? Akıllanmadım mı ben daha?
Yo. Akıllandım da.. Küfrettiğim kalbim hala ara ara sızlıyor ordan.

Şimdi, canımı yakmak için sevgimi kullanan insanlara da, bana öyle ya da böyle zarar veren herkese de, "canınız cehenneme!" diyorum! Canınız cehenneme!

Rahat bırakın lan beni. Çıktım işte yola. Gerekiyorsa nefret edin. Varlığınız can yakıyorsa nefretiniz iyi gelir. Uzak durun yeter. Mutlu da olun, çok mutlu sağlıklı da olun valla, kötülük istediğimden değil. Benim canımı acıtmayın artık.

Dünyanın sonu değil ayrılık. Sürekli ertelenen bir şeyi tekrar tekrar yaşamak ve aynı sonuca bile bile katlanmak akıllı bir insanın yapacağı bir şey değil. Ben akıllı bir insanım. Ben sadece kalbimden ibaret değilim.. Benim ayaklarım da var, ayağa kalkarken destek olabilsin diye ellerim de var. Benim beynim var, başım var. Benim gözlerim de var kulağım da, dudağım da var.

Yaşıyorum işte. Ağlasam da sızlasam da yaşıyorum.

Kimsenin gel demesiyle gidecek, git demesiyle gelecek kadar onursuz değilim. Gurur yapıyorum işte: Beni bir defa tepe taklak eden insana tekrar sevgilim diye sarılamam. Beni bir defa, tek bir defa bu denli ağlatmış bir insanın elini tekrar tutamam. Dünya bir oyun sahnesi değil. Dünya sadece kendi doğrularınla yaşayacağın bir yer de değil... Açık olmak lazım, bu dünyada evrenselliği savunan bir insanın açılması lazım. Saçılması değil; açılması.

Dürüst olması lazım ya! Dürüstçe, benim beynim senin düşündüğün yerde çok iyi çekmiyor, arada bir yerini değiştirmem gerekiyor desin. Basit ötesi bir ilişki yaşayalım, dost ilişkisi olsun bunun adı desin. Lan hadi bunları demesin, alacağı cevabı kaldıramaz belki de; seni seviyorumu dolu dolu, gözüme bakarak, kalbime dokunarak desin. Güven bana, öldü o salak tarafım desin. Bunları gerçekten söylesin. O zaman verirdim belki o ikinci şansı seve seve. Yok. Karşıma dikilmiş, bence tekrar denenebilir diyor. Neyi deniyorsun ya? Beni mi kendini mi? İlişki faslını denedik, olmadı. Şimdi neyi deniyorsun?!

Oyunculardan uzak durmam gerek. Ben gerçekten oyunu pek iyi beceremiyorum. Ben sadakate önem veriyorum. Kaldıysa hala bunlara önem veren adamlar, ne mutlu. Ha yoksa, defolsun gitsinler dünyamdan; Marsık evimdeki erkek olarak hayatımda kalsın yeter. Kedileriyle mutlu bir deli kadın olmaya da razıyım yani, kaderde varsa.

Herkes geçici... Ben kalıyorum gene. Her söz unutulur, her duygu unutulur. Her şey unutulur. Her şey geçer........ Hayat kalır.

kalp unutmaz_sezen aksu

20110106

Brüj


Burada yaşayacağım. Eski evler arasında iki katlı bir evde yaşayacağım. Bomboş bir salonum olacak. Bomboş bir mutfağım.

Söz veriyorum; hayattan hep zevk alacağım.

GUNS N' ROSES - BETTER

C.

Dünya, oyun parkın değil.
İnsanlar, oyun arkadaşların değil.
Plastik ve rengarenk toplarla dolu bir havuzda olduğunu sanıyorsun, ama hiçbir kalp o kadar renkli değil ve plastik.
Kimse senin için dünyayı olduğundan daha güzel bir yer haline getirecek değil. Aksine, genelde tam tersini yapacaklar.
Ailen, senin dağınığını toplamak zorunda değil.
Seni seven kişiler, senin için kendisini feda edecek kadar aptal değil.
Okulda gördüğün derslerdeki teori, hayatta pek bir şey ifade edemiyor.
Duygular, düşündüğün kadar masum değil; incinirlerse çok kan akıtıyorlar.
Senin taşıdığın bütün iyi niyet şu ana değin tanıdığım pek çok kötü niyetten daha zararlı.
Oturduğun yerden tüm dünyanın senin etrafında döndüğüne inanmak konusunda çok başarılı olabilirsin; ama oyununu yalnız oyna, oyuncak istiyorsan bir spor salonuna kapat kendini, aynalara baka baka hayran ol bedenine.
Kendini incit inciteceksen.
Çünkü benim, şu hayatta nadiren yaptığım bir şeyi yapmamı sağladın: Ah ettim...

Çok acıtıyor.

Attığınız adımı yanınızdakiyle bir atarken eğlenebilirdiniz. Birlikte eğlenceli fotoğraflar çekip albüm yapabilirdiniz. Aynı renk kıyafetler giyip konserlerde coşabilirdiniz. Haykırarak boynuna atılabilirdiniz. Renkli kokulu kağıtlara süslü cümleler kondurup dosyalayabilirdiniz.

Mutlu olduğunuzu söylediğiniz günlerin akşamlarında mutsuz olabilirdiniz. Yatağa doğru yürürken düşüncelere dalabilirdiniz. Çeşitli renklerde düşler kurabilirdiniz. Birkaç çiçek kokusuyla kendinizden geçebilirdiniz. Parmağınızdaki halkaya bakıp güven duyabilirdiniz.

Güzel bir rüyanın etkisiyle uyanıp güzel bir gün geçirebilirdiniz... Birkaç akşam sonra bir yakınınızı yitirmiş gibi ağlayabilirdiniz... Birkaç akşam daha sonra, bir yakınınızı gerçekten kaybedebilirdiniz... Birkaç akşam daha sonra, arayacak hiçbir yakınınız kalmayabilirdi.

Sokağın kalabalığına, insan selinin akışına teslim ederek bedeninizi, ruhunuzu emanet edebilirdiniz yalnızlığa. Odanızın tozlu kokusunda anılar toplayabilir, kuru çiçeklerinizi kuru kitaplarınızın kuru sayfalarına tıkabilirdiniz.

Biriktirilmiş sayfalarınızı raflara koyup, her şey yolundaymış gibi yapabilirdiniz. Nasılsın diye soran olunca, iyiyim diyebilirdiniz. Gerçekten eğlenerek kahkaha atabilirdiniz. Aklınızı çelmelerine müsaade edebilirdiniz. Tam geri döner gibi yaptığınızda koşarak kaçabilirdiniz. Arkasından dalga geçer, çeneniz ağrıyana kadar gülebilirdiniz.

Kafanızda sizinle oynanmış, duygularınızla oynanmış, varlığınızla oynanmış, kişiliğinizle oynanmış fikrine yer vermeyebilirdiniz. Duygularınızın oynanmışlığına ek olarak incinmişliğiyle boğuşmak zorunda kalmayabilirdiniz. Bir şeylerin nasıl bu kadar geç fark edildiğine inanamayacak kadar şaşırmayabilirdiniz. Israrla arkasına dikildiğiniz duygularınızın aslında ne kadar önemsiz olduğuna inanmayabilirdiniz. Acıyla, sevilebilecek, güvenilebilecek insanların olmadığını düşünmeyebilirdiniz. Saçlarınızı yaptırıp tırnaklarınızı boyar ve kendinizi çirkin hissetmeyebilirdiniz. Sıradanlığınızla karşılaştığınız zaman bu kadar hüzünlenmeyebilirdiniz. Yazdığınız cümleleri gizlemeyebilirdiniz.

Ucuz dünyaları olan basit insanların beyinsiz eleştirilerine, anlamsız yargılamalarına, kıymetsiz bakışlarına önem vermeyebilirdiniz.

Yalnızlığınızı kendinizle paylaşmak için daha da büyüttüğünüz bir koca yıl boyunca, kendinizle ve duygularınızla ne kadar çok oynandığını aslında hiç fark etmeyebilirdiniz.

Ve belki bu evcilik oyununu sürdürür ve sonunda kendinizi herkesten daha az sevdiğiniz bir eviniz olabilirdi.

Sokakta yürürken, otobüste üşürken, yaşadığınız sokaklara yabancı gibi bakarak, hüzünlü şarkıların gözünüzü doldurduğu anlarda, bu kadar ölesiniz tutmazdı, aslında çoktan karar verdiğiniz bir yöntemi uygulayarak.

Ölesiniz tutmazdı. Çoktan ölmeyi seçseydiniz. Zaten ölmüşlüğünüzü görmeseydiniz. Ölesiniz tutmazdı.

20110105

Yediremezler. Anılarında bırakmaya pek bi istekli olarak ardlarına bile bakmadan koşa koşa kaçtıklarının, artık bırakmadan önceki kul köle sevdasını bitirmesini, yediremezler. Her sevginin yoktan var olduğunu unutup, her yokluğa bir varlık sıkıştırmak için kan ter içinde kalırlar, gecelerce başka tenlerde ararlar hayatın anlamını da, sizin dürüst uykularınızdan çalarlar. Bir de seviyorum narası atıp tutarlar ya başkalarının belinden, sizin eliniz başka bir ele uzanınca unutulmayan neler neler kalır... Yediremezler, artık istemediklerinin, istememesini artık. Bencildir, çeksin acımı derler de gülümserler, gördükleri talepleri anlatırlar, ben hala doymadım kızım, seninle mi kalayım derler utanmadan. Utanmadan. Sonra da siz utanmazlığınızla kalırsınız.

Beni hediye paketine sarıp da rafına yerleştir, ben de cımbızla alayım hayatımı her ayrı gün. Her ayrı kökümü senin çamurunda kurutayım, heba olayım da, yeter ki bu dünya hep senin etrafında dönsün. Bu dünya senin etrafında dönsün de, sel olsun, deprem olsun önemi yok. İnsanlar da ölebilir, kanser olabilir kazalar da aids de her şey. Ama o dünya, ille de senin etrafında dönsün.

"Biliyorum, hayat yaşayanlara israf edilmiş."

20110101

Yürüyoruz. Sırtımızda çantalar, ruhumuzda özgürlük, sesimiz son raddinde, haykırarak çığlıklarla yürüyoruz. Gölgemiz geceye, kupkuru çimenlere yayılıyor. Büyüyoruz, her adımda yaklaştığımızı biliyoruz, kendimize inanarak hiç durmadan, tek kelime konuşmadan yürüyoruz. Beynimiz durmadan işliyor. Kararlar alıyoruz. Attığımız adıma dikkat ediyoruz.

Bir şey ya vardır ya yoktur. Seviyoruz.

Bir şey vardır: Acı çekiyoruz.

Bir şey yoktur: Biz, yapamıyoruz.

Deneme-dağılma.. Denemeden anlamayacağız. Anlamaya az kaldı.

Ve, içimden bir ses, ben hayır derken içten içe evet dediğim kimselerle var olduğunu iddia ediyor mutluluğun. Nedense bir şeyler, ertelemekle engellenilemiyor.
Kurulacak cümleler vardı. Terk edilecek evler vardı. Söylenecek çok aşk vardı. Gülünecek çok an vardı. İçilecek içkiler vardı, edilecek kahvaltılar. Gezilecek ülkeler vardı, yapılacak tartışmalar. Edilecek kavgalar vardı. Tutulan ve bırakılan eller vardı, tutulmayacak olan artık. Paylaşılacak sırlar vardı. Yaşanmış trajediler vardı. Edilecek hayaller, danslar vardı. Çıkılacak yollar vardı, pencere kenarına kurulacak kişiler ve bunların yanında diğer kişiler vardı.

Saygı vardı. Duyulan, duyulacak olan.

Saygısızlıklar vardı. Acı vardı.

Şimdi ben kendi kendimi iknaya zorluyorum, yoruluyorum, öyle ağlak ağlak bakıyorum etrafa.

Sürecimi zorlaştırmak için varıyla yoğuyla uğraşan herkesten, biraz merhamet istiyorum. İstenecek merhamet yoktu...Artık var.

İzleyiciler