20110130
20110126
Hollanda.
20110121
h
Karanlıkta oturup ucuz defterlerimi doldurabilirim. Ayak ucumda bir sıcaklık hissederek tebessüm edebilirim.
Cümlelerimde kesinlik kalmadı: İhtimallerle yaşıyorum bu ara. Sözleştiğim arkadaşlarımla planlar yapıyorum, birkaç güne kadar da kaçıp gidiyorum, döndükten sonra gideceğim İzmir'in biletlerine falan bakıyorum.. Sevme ihtimallerim var, sevilme ihtimalleri ve sevişme ihtimallerim. Ama kesinliğim yok.
20110118
Sonra dışardakilere tepeden baktım susup: Herkes koşuyordu. Zaman biraz öncesinden daha hızlı akıyordu. Yan yana yürüyen herkes aynı adımı atıyordu. Herkes el eleydi ama herkes ve herkes, koşuyordu.
Bir sağ.. Bir sol. Bir sağ.. Bir sol.
Tik.. Tak.
Tik.. Tak.
Sonra aylaklıktan vazgeçtim, cümle kuramayan kendime öfkelendim, otobüsten inerken başımı kapıya çarptım ve sallana sallana eve geldim.
20110117
20110115
Cümlelerime müsamaha gösteremeyeceğim kadar çok sahibim onlara. Ve o kadar kızgınım.
"Geceye Yürümek."
(Eskilerde biri vardı: Ufuk Hoca. Oralarda mı acaba? Mutlu mu acaba? Bilmem..)
Çok.
Aslolan neydi, diye sormalar başlardı o gecelerin saatleri biri vurduğu zaman. Aslolan neydi demeler ve gülümsemeler. Aslolan hep "ben"di. Onlara ait "ben"lerdi aslolan. Sonra birden dengeler değişirdi, sizdeki "ben" öne geçtiğinde 1-0lık galibiyetleri bitiverirdi... Ve bu defa onlar sorarlardı: Aslolan neydi?
Aslolan "ben"di hep: Onlara ait "ben"lerdi aslolan.
20110114
20110113
20110111
Sonra sen aldın eline kalbimi, stres topu gibi, sıktın sıktın sıktın... Paramparça oldu. Sonra al bunu, dedin, al hadi, deneyelim şimdi.
Ben bir parçamı, sadece tek bir parçamı değil, o kırdığın kalbin nerdeyse tamamını bırakıp gittim ya.. Hatırlamıyor musun?
Amelie Soundtrack 4 - Comptine d'un autre été: L'après-midi
Şu saatte, şarap kokan nefesimle, gözlerim şu melodide doluyor. Doluyor, neden dolduğunu bilmediğim için ben kızıyorum. O doldukça ben daha çok öfkeleniyorum. Nedenlerim gereksiz, sessiz, saçma.. Ama bu, ağladığım gerçeğini maalesef değiştirmiyor.Geçirmiş olduğum bir seneyi hayatımdan söküp atmak istiyorum. Sanki ciğerlerim parçalanıyor, sanki nefes borumda çatlaklar oluşuyor. Sanki gitgide daha da soğuyor bedenim ve ruhum birbirine. Kendimden uzaklaşıyorum.Geceye has bu hislerim, dileğim bu yönde.. Geceye has ve ben yarına koşmak adına, sınav gerçeğini sarhoşluk gerçeğiyle örtüp, bedenimi yatağıma sürüklüyorum. Geceye hastı acılar, hastalıklar.. Geceyi sevmiyorum, eskisi kadar.Halbuki bu film demek umut demekti, sebepsiz umut, gerçek dışı bir dünyadan medet umabilecek kadar umut demekti. Acı denilen şeyi eskiden daha çok severdim ben.. Şu lanet boğazımdaki lanet düğüm olmasaydı daha mutlu olmaktan seve seve keyiflenebilirdim. Oyalanabilirdim ben de, hayattaki en büyük amacım sevdiğim adamı elde edip onunla çoluk çocuk sahibi olmak olabilirdi.Şimdi o özgüvensiz, o aptal aşık, o bağlı ve bağımlı, dibine kadar sadık, sefil derecede tutkulu, boyun eğmiş ben çekip gitti ya; bu defa diyorum, bu değişmiş benim, o denenmiş ve başarılamamış "ilişki"yi daha da güzel bir şekilde sonuçlandırabilir miyim acaba...Bu soruları hep ben soruyorum kendime.. Bazen kulak misafiri olan bir adam, akışına bıraksana, bırak deneyelim diyor.O hiç soru sormuyor.. O sadece bırak, diyor. Düşünme, üzülme, bağlanma, hayatının merkezine koyma, her şeye fazladan anlam yükleme diyor. Ağlama diyor; gülümse, içinden gelmese bile beni delirtmemek için gülümse. O hep istiyor.Ama dinlerdi ya beni arada, cümleler kurardı. Bir sabah saat altıda kalkıp benimle pasaport kuyruğuna bile girmişti ya hani?Yetin Elif, sana gülümseyerek baktığında, yüzünü avuçlarının içine aldığında sevinerek yetin. De ki, bu adam seni seviyor. Bu adam seni, kıymetlim diye seviyor.Da, insan kıymetlisinin ciğerini söke söke ağlamasına sebep olur mu? İnsan fotoğraflarını kesecek kadar canını yakar mı kıymetlisinin? İnsan hep sonradan anlar mı? Ve kıymetlim dediği insanı, hiç mi anlamaz? Ve daha da önemlisi; acaba diyorum, insan kıymetlisi bildiği insana, arada benim de hatam olmuş olabilir, ya da bu kızın suratı asıksa bunda benim de payım olabilir diye sormaz mı?Ben gülümseyeceğim kızgın ve kırgın olduğumda. Sonra kapalı ve tenha bir yerde eğer haklıysam ağzına bile sıçabilirim... Böyle demişti.Kendi kendimi ikna etmek zorunda bırakan sözde kıymetlisi olarak sevmiş olan adam mı? bana bu duyguları o mu yaşatıyor? Sevgi bu mu?
Gece gece gene mahvetti beni..
20110110
Nisan 2010'da yazılmış.
20110109
ŞİMDİ.
Şimdi anlıyorum, hayatı dış öğeleriyle yaşayan bir adamla, benim kadar içsel yaşayan bir hatunun mutlu olması mümkün değil. İzlediğimiz filmden dinlediğimiz müziğe farklıyız. Ben can yakan filmleri seviyorum; o güç üzerine çekilmiş filmleri seviyor. İmparatorluğu seviyor mesela. Ölsem aklıma gelmez. Ben anca "lan acaba prensesler nasıl yaşıyor, böyle sürekli önemli olmak falan, çok sıkıcı değil mi ya" diye psikolojik çözümlemelere vuruyorum kendimi. İşte Wrestler süper film mesela; ama o güreş tutkusunu görüp seviyor o filmi, ben adamın o kadına duyduğu şeyin psikolojisini falan çözmeye çalışıyorum. Amca kötü bir baba olduğu için, kendini güreşe vermiş, napsın bu uğurda ölecekse de ölsün, mutlu değil ki, tabi ölecek.
Yeme içme konusu kadar çok paylaştığımız şey yoktu mesela. Kahve çikolatadır, şaraptır tekiladır, abur cuburdur, pazar kahvaltısıdır, tavuk dürümdür, burger kingdir, milk shaketir, starbucks filtre kahvesidir, Tchibo'dur. Ee? Bizim ilişkimiz zaten iki sofra arası ufak mıncıklamalarla geçmiş?
Hatun kişisi uzun saçlı, saçı fönlü, gözü ağır makyajlı, tırnakları uzun ve manikürlü pedikürlü, hafif göbekli, ufak popolu, topuklu giyen ve seksi; evine sadık, eşine sadık; onu çekip çevirebilecek, yemek yapmayı, evi düzgün tutmayı bilen; anasıyla babasıyla iyi geçinen, sessiz sakin, laf yetiştirmeyen, erkeğinin sözünden çıkmayan, ona da fazla karışmayan bir hatun olacak onun için. ŞEKİL. Şekil işte.
Onu bunu geç; gerçekten haber ver demiş amcamız... Gerçek ne?
İyi niyetli bir küçük çocuğun ufak tefek baloncuklar çıkararak mutlu olduğu. Benim mutluluk anlayışımı sorgulattı. Benim mutluluk anlayışım şekil değil. Ben mutsuzken mutlu olabilen ucube bir kızım. Uzak durulacaklar listesinde bir numarayım onun için.
Sevdim, seviyorum da; gerçeğe geri dönelim! Mutlu değildik. Mutsuzluğun dibindeydik. Sürekli çözümlemeye çalıştıklarımız bizi gene bi şekilde yoruyordu. Hiçbir şey değişmiyordu. İkimiz de olduğumuz insan olmaya geri dönmek istiyorduk. Rol yapa yapa geçmiyordu.
Saygı da duyduk birbirimize, sahip de çıktık. Dostluk da ettik. Amenna.
Ama iyi birer sevgili olmayı başaramadık.
Şimdi hiçbir sözü beni iknaya yetmez. Bir kere ikna olmuşum onsuz mutlu olduğuma.
Pembe dizi mi çekiyoruz lan burda?! Dalga mı geçiyoruz?
"Hadi bebeyim, ben seni gene feysbukta başka hatun kişilere arada ufak zararsız zarflar atarak boynuzlıycam, sen gene tırnaklarını kemire kemire alınıp ağlıycaksın, zaten sorunlu bi ailen ve hastalıklı bi kişiliğin var; ama sevişelim. Seviyo gibi yapalım, hadi bebeyim."
Sonra, "olmuyor, aslında hiç yapamamışız biz, kabullenmen gerek. Ben artık başka aşklara yelken açmak istiyorum." lafını da ben duyacağım.
Oldu.
Benden nefret mi edecek? Etsin. Ben yola çıktım bir kere, 21 Kasım'da. Net 3 gün ağzıma lokma koymadım, sonra ilk lokmamla çıktım ben yola.
O yataktan kalkabildim mi? O yataktan tek başıma kalkabildim mi?
Başarmışım demek ki ben bunu.
Neden ısrarla bir kez daha bile bile başarısızlığa adayayım kendimi? Akıllanmadım mı ben daha?
Yo. Akıllandım da.. Küfrettiğim kalbim hala ara ara sızlıyor ordan.
Şimdi, canımı yakmak için sevgimi kullanan insanlara da, bana öyle ya da böyle zarar veren herkese de, "canınız cehenneme!" diyorum! Canınız cehenneme!
Rahat bırakın lan beni. Çıktım işte yola. Gerekiyorsa nefret edin. Varlığınız can yakıyorsa nefretiniz iyi gelir. Uzak durun yeter. Mutlu da olun, çok mutlu sağlıklı da olun valla, kötülük istediğimden değil. Benim canımı acıtmayın artık.
Dünyanın sonu değil ayrılık. Sürekli ertelenen bir şeyi tekrar tekrar yaşamak ve aynı sonuca bile bile katlanmak akıllı bir insanın yapacağı bir şey değil. Ben akıllı bir insanım. Ben sadece kalbimden ibaret değilim.. Benim ayaklarım da var, ayağa kalkarken destek olabilsin diye ellerim de var. Benim beynim var, başım var. Benim gözlerim de var kulağım da, dudağım da var.
Yaşıyorum işte. Ağlasam da sızlasam da yaşıyorum.
Kimsenin gel demesiyle gidecek, git demesiyle gelecek kadar onursuz değilim. Gurur yapıyorum işte: Beni bir defa tepe taklak eden insana tekrar sevgilim diye sarılamam. Beni bir defa, tek bir defa bu denli ağlatmış bir insanın elini tekrar tutamam. Dünya bir oyun sahnesi değil. Dünya sadece kendi doğrularınla yaşayacağın bir yer de değil... Açık olmak lazım, bu dünyada evrenselliği savunan bir insanın açılması lazım. Saçılması değil; açılması.
Dürüst olması lazım ya! Dürüstçe, benim beynim senin düşündüğün yerde çok iyi çekmiyor, arada bir yerini değiştirmem gerekiyor desin. Basit ötesi bir ilişki yaşayalım, dost ilişkisi olsun bunun adı desin. Lan hadi bunları demesin, alacağı cevabı kaldıramaz belki de; seni seviyorumu dolu dolu, gözüme bakarak, kalbime dokunarak desin. Güven bana, öldü o salak tarafım desin. Bunları gerçekten söylesin. O zaman verirdim belki o ikinci şansı seve seve. Yok. Karşıma dikilmiş, bence tekrar denenebilir diyor. Neyi deniyorsun ya? Beni mi kendini mi? İlişki faslını denedik, olmadı. Şimdi neyi deniyorsun?!
Oyunculardan uzak durmam gerek. Ben gerçekten oyunu pek iyi beceremiyorum. Ben sadakate önem veriyorum. Kaldıysa hala bunlara önem veren adamlar, ne mutlu. Ha yoksa, defolsun gitsinler dünyamdan; Marsık evimdeki erkek olarak hayatımda kalsın yeter. Kedileriyle mutlu bir deli kadın olmaya da razıyım yani, kaderde varsa.
Herkes geçici... Ben kalıyorum gene. Her söz unutulur, her duygu unutulur. Her şey unutulur. Her şey geçer........ Hayat kalır.
20110106
Brüj
C.
İnsanlar, oyun arkadaşların değil.
Plastik ve rengarenk toplarla dolu bir havuzda olduğunu sanıyorsun, ama hiçbir kalp o kadar renkli değil ve plastik.
Kimse senin için dünyayı olduğundan daha güzel bir yer haline getirecek değil. Aksine, genelde tam tersini yapacaklar.
Ailen, senin dağınığını toplamak zorunda değil.
Seni seven kişiler, senin için kendisini feda edecek kadar aptal değil.
Okulda gördüğün derslerdeki teori, hayatta pek bir şey ifade edemiyor.
Duygular, düşündüğün kadar masum değil; incinirlerse çok kan akıtıyorlar.
Senin taşıdığın bütün iyi niyet şu ana değin tanıdığım pek çok kötü niyetten daha zararlı.
Oturduğun yerden tüm dünyanın senin etrafında döndüğüne inanmak konusunda çok başarılı olabilirsin; ama oyununu yalnız oyna, oyuncak istiyorsan bir spor salonuna kapat kendini, aynalara baka baka hayran ol bedenine.
Kendini incit inciteceksen.
Çünkü benim, şu hayatta nadiren yaptığım bir şeyi yapmamı sağladın: Ah ettim...
Çok acıtıyor.
Attığınız adımı yanınızdakiyle bir atarken eğlenebilirdiniz. Birlikte eğlenceli fotoğraflar çekip albüm yapabilirdiniz. Aynı renk kıyafetler giyip konserlerde coşabilirdiniz. Haykırarak boynuna atılabilirdiniz. Renkli kokulu kağıtlara süslü cümleler kondurup dosyalayabilirdiniz.
Mutlu olduğunuzu söylediğiniz günlerin akşamlarında mutsuz olabilirdiniz. Yatağa doğru yürürken düşüncelere dalabilirdiniz. Çeşitli renklerde düşler kurabilirdiniz. Birkaç çiçek kokusuyla kendinizden geçebilirdiniz. Parmağınızdaki halkaya bakıp güven duyabilirdiniz.
Güzel bir rüyanın etkisiyle uyanıp güzel bir gün geçirebilirdiniz... Birkaç akşam sonra bir yakınınızı yitirmiş gibi ağlayabilirdiniz... Birkaç akşam daha sonra, bir yakınınızı gerçekten kaybedebilirdiniz... Birkaç akşam daha sonra, arayacak hiçbir yakınınız kalmayabilirdi.
Sokağın kalabalığına, insan selinin akışına teslim ederek bedeninizi, ruhunuzu emanet edebilirdiniz yalnızlığa. Odanızın tozlu kokusunda anılar toplayabilir, kuru çiçeklerinizi kuru kitaplarınızın kuru sayfalarına tıkabilirdiniz.
Biriktirilmiş sayfalarınızı raflara koyup, her şey yolundaymış gibi yapabilirdiniz. Nasılsın diye soran olunca, iyiyim diyebilirdiniz. Gerçekten eğlenerek kahkaha atabilirdiniz. Aklınızı çelmelerine müsaade edebilirdiniz. Tam geri döner gibi yaptığınızda koşarak kaçabilirdiniz. Arkasından dalga geçer, çeneniz ağrıyana kadar gülebilirdiniz.
Kafanızda sizinle oynanmış, duygularınızla oynanmış, varlığınızla oynanmış, kişiliğinizle oynanmış fikrine yer vermeyebilirdiniz. Duygularınızın oynanmışlığına ek olarak incinmişliğiyle boğuşmak zorunda kalmayabilirdiniz. Bir şeylerin nasıl bu kadar geç fark edildiğine inanamayacak kadar şaşırmayabilirdiniz. Israrla arkasına dikildiğiniz duygularınızın aslında ne kadar önemsiz olduğuna inanmayabilirdiniz. Acıyla, sevilebilecek, güvenilebilecek insanların olmadığını düşünmeyebilirdiniz. Saçlarınızı yaptırıp tırnaklarınızı boyar ve kendinizi çirkin hissetmeyebilirdiniz. Sıradanlığınızla karşılaştığınız zaman bu kadar hüzünlenmeyebilirdiniz. Yazdığınız cümleleri gizlemeyebilirdiniz.
Ucuz dünyaları olan basit insanların beyinsiz eleştirilerine, anlamsız yargılamalarına, kıymetsiz bakışlarına önem vermeyebilirdiniz.
Yalnızlığınızı kendinizle paylaşmak için daha da büyüttüğünüz bir koca yıl boyunca, kendinizle ve duygularınızla ne kadar çok oynandığını aslında hiç fark etmeyebilirdiniz.
Ve belki bu evcilik oyununu sürdürür ve sonunda kendinizi herkesten daha az sevdiğiniz bir eviniz olabilirdi.
Sokakta yürürken, otobüste üşürken, yaşadığınız sokaklara yabancı gibi bakarak, hüzünlü şarkıların gözünüzü doldurduğu anlarda, bu kadar ölesiniz tutmazdı, aslında çoktan karar verdiğiniz bir yöntemi uygulayarak.
Ölesiniz tutmazdı. Çoktan ölmeyi seçseydiniz. Zaten ölmüşlüğünüzü görmeseydiniz. Ölesiniz tutmazdı.
20110105
Beni hediye paketine sarıp da rafına yerleştir, ben de cımbızla alayım hayatımı her ayrı gün. Her ayrı kökümü senin çamurunda kurutayım, heba olayım da, yeter ki bu dünya hep senin etrafında dönsün. Bu dünya senin etrafında dönsün de, sel olsun, deprem olsun önemi yok. İnsanlar da ölebilir, kanser olabilir kazalar da aids de her şey. Ama o dünya, ille de senin etrafında dönsün.
"Biliyorum, hayat yaşayanlara israf edilmiş."
20110101
Bir şey ya vardır ya yoktur. Seviyoruz.
Bir şey vardır: Acı çekiyoruz.
Bir şey yoktur: Biz, yapamıyoruz.
Deneme-dağılma.. Denemeden anlamayacağız. Anlamaya az kaldı.
Ve, içimden bir ses, ben hayır derken içten içe evet dediğim kimselerle var olduğunu iddia ediyor mutluluğun. Nedense bir şeyler, ertelemekle engellenilemiyor.
Saygı vardı. Duyulan, duyulacak olan.
Saygısızlıklar vardı. Acı vardı.
Şimdi ben kendi kendimi iknaya zorluyorum, yoruluyorum, öyle ağlak ağlak bakıyorum etrafa.
Sürecimi zorlaştırmak için varıyla yoğuyla uğraşan herkesten, biraz merhamet istiyorum. İstenecek merhamet yoktu...Artık var.