20101123
Vardır bir bildiği birilerinin. O birileri ki hep varlar. Gölgelerinin üzerine yürüyorlar, üstüne gittikçe küçülüyor gölgeleri ve kendileri büyüyorlar. Bedenleri yok. Yürümüyorlar, ayakları yok. Konuşmuyorlar ama dudakları var, ses telleri aşınmış haykırmaktan. Geçmişleri var ama yaşamıyorlar artık. Yüzleri hep soluk, gözlerini kırpamayan. Baktığımda bakışlarını kaçırmazlar, öfkeyle karşılık verirler ve bir çeşit yarışa girer. Etrafı illa ki bir şeylerle çevrili bir çift gözü düşman bellerler, düşmanı severler... Vardır bir bildiği birilerinin, onlar istedi diye yaşamayı severiz biz. İncinmiştik, bu kadar. Hani bilek burkulması gibi, gözümüze bakmadan ovuşturmuşlardı ayak bileğimizi. Hissettiğimizi fısıldadığımızda bize kalkar başları, sağ avuç içlerinden destek alıp ayağa kalkarlar sonra sol avuç içiyle ittirirler bizi. Bir kadın olamadan suçlu kadın oluruz. Pis kadın oluruz. Kadınlık kirliliktir artık çünkü. Kadının temel özellikleri hep konuşması, çok konuşması, boş konuşmasıdır. Vardır bir bildiği birilerinin. Kafamı dibine kadar karıştıran bir hayatı önüme sunan ama seçeneklerimi kapatan birilerinin, vardır mutlaka bir bildiği. Yaptığım hataların hatalığını kendi aklımla anlayamam ben. O birilerinin kalıplarını çıkarırım, eski bir sabunla çizerim kollarımı, bacaklarımı. Ölçülerimi yazar veririm ellerine, derler ki "işte busun sen. Bu kadarsın." Sonra kafaları aşağıda, tıslar gibi söylerler: "Git şimdi!" Biz de gideriz. Elimizi uzatırız ve elimiz boş kalır, ama elimizin boş kaldığını göremeyiz biz bize dik dik bakan düşman gözler başımızı kaldırıp elimize, parmaklarımıza, parmaklarımızın birleşim noktasına bakmamıza bir şekil engel olurlar. Biz kendimizi severiz, önemseriz, dinleriz: Ama hep onların sevdiği gibi, onların verdiği önemle, onların kulaklarıyla. Onların vardır bir bildiği hep. Ama ben hiçbir şey öğrenemem hiç.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder