20101123

gider.

Zaman tersten akar.

Sonra birisi gelir der ki:

"Gençlik böyle bir şey."

Ve biri avutur:

"Gençsin daha, bulursun yeni birini."

Ve sonra bir başkası der ki:

"Sen, büyüyünce ne olacaksın?"

Ve sonra ötekine döner bakarsınız, o susar,

Konuşmasını istediğiniz tek kişi, hep susar.

Siz de, susmayı öğrenirsiniz zamanla. Yaşamanın, sevmenin, istemenin ve istenmenin tek yolunun bu, mutluluğun salt bununla mümkün olduğunu sanırsınız. Tüm sesinizi sıfırlamışsınızdır, salt görüntü dönmektedir ekranda, birilerinin gıpta edebileceği görüntüler, bakışlar, sarılmalar. El ele yürüyüşler. Ama baş hep eğik. Sesi hep kısık.

Öyle bir çarpıverir eliniz kumandaya, sesi açarsınız yanlışlıkla. Görüntüler azalır ses yükseldikçe. Bir siluet kalmıştır ama hala dönüyordur, ses bozuk bir kaset gibi, çizilmiş bir cd gibi boğuklaşmaya başlamıştır. Bir de görüntünün en durulaştığı anlarda, görüntülerin çok dışında sözcükler son sesle haykırılmaktadır fonda. Fonda kalamaz, taşar görüntüyü aşar, ekranı aşar yerlere dökülür, ıslanırsınız çok ıslanırsınız. Ve üşümüşsünüzdür zaten elleriniz avuçlarınız buz gibidir ve asla eksik kalmayacak burun ucunuz ve gözleriniz de kızarmıştır şişmiştir ve aksi gibi inat gibi ayaklarınız sırılsıklam olmuştur.

Kurulamaya diye eğilirsiniz, eğildiğiniz gibi kalırsınız öyle. Öyle kalmak istersiniz, ezik değil çömelmiş. Halının üstünde oturmuşsunuzdur, halıda oturmaya bayılıyordunuz çünkü, ama halı ıslaktı. Ama engel değildi bu, görüntü dönüyordu hala çok çok zor seçiliyordu yüzler ama kendi sesinizi duyabiliyordunuz orda.

O sesiniz ki susmayı marifet bilmiş, o zaman unutmaya başladığınız konuşmalarınız çömeldiğiniz yerde terk eder sizi. Eğildiğinizle kalırsınız ve ağladığınızı fark etmeden tam bir şok halinde, şaşkınlıkla duyarsınız hep sessizliği seçmiş sizi de sessizleştirmiş susturmuş, konuşunca kötü hissetmenize sebep olmuş o insan kılıcını kuşanmış durmaksızın konuşuyor. Susmuyor hiç susmuyor üst üste kuruyor cümlelerini, ama bunlar bildiğiniz cümlelerdi önceleri sizin söylediğiniz aylar aylar boyunca. Ama unutturmuştur konuşmayı size, sevdiğiniz tek özelliğinizin üstündeki egemenliğinizi de almıştır elinden, bazı inançlarınızla birlikte. Bir sürü hüzünle birlikte cümlelerini üst üste diziyordur o önünüze, arkanıza, eğildiğinizde fırsat bilip sırtınızın üstüne de koymayı akıl edebilmiştir.

"Hadi kalk şimdi" der. "Kalk ve izle gidişimi."

Kalkarsınız.

Susarsınız.

İzlersiniz.

Sonra birkaç insan gelir yanınıza hiç yoktan, omzunuzdakileri savurup atmak için değil de, sizin ayağa kalkışınıza tanık olmak için. Dudakları hareket eder ve gözleri size bakar endişeyle, cümleler kurarlar bilindik ya da iyi gelen, ama duyamazsınız kulaklarınızın uğultusundan. Salt duyduğunuz uzun cümleleri vardır gidenin kulağınızda.

Sonra birileri elini uzatır hiçbir şey demeden, kafanızı kaldırıp bakamazsınız. Gözleriniz çizgi halini almıştır çünkü, göremezsiniz akıp giden zamanı. İnsan selini göremezsiniz, onları gelip geçen ayaklardan ibaret sanıyorsunuzdur çünkü.

Ve kötü hissedersiniz çok kötü hissedersiniz, çünkü sizden başkalarını dileyen, düşleyen, isteyen insanın anısını bile aldatamayacak kadar çok sevmişsinizdir. O kadar çok ki, tüm hücrenizle. O kadar masumca ki, olduğu gibi. Salt sarılarak... Hiçbir isteği olmadan, salt inanarak, güvenerek. Salt gülümseyerek. Ve susmayı bile öğrenmiş olarak kalakalırsınız cümlelerinizi de alıp gitmiştir çünkü. Onun benden başkalarıyla olması ihtimali varken ben ondan başkasına böyle şeyler hissedememeliyim.

Ben acı çekmeliyim. Ben köşemde cezalandırmalıyım kendimi. Ben bunu yapmalıyım.

O sırada KARMA POLICE başlar, tansiyonunuz düşer, başınız döner. Ağlarsınız.

Başınız ezilmiştir ama yaşarsınız.

Çünkü ben yapamıyorum daha fazlasını...

Hiç yorum yok:

İzleyiciler