Bütün kalbimle, bütün ruhumla, bütün bedenimle çabalıyor da olsam takıntılarımın beni ve etrafımca algılanan benliğimi ele geçirmesine engel olamıyorum. Bir arkadaşıma absürd bir "kusura bakma" mesajı atıyorum ve sonraki dört saatim "o mesajı neden attım ki!" diye düşünmekle geçiyor. Bu süre içinde yanımda dünyamın en değerli misafirlerinden biri de olsa huzuru içimde bulmakta zorlanıyorum. Kendisinden kaçtığım taraflarımı törpülemek ve iyileştirmek ya da en azından kabullenip bağışlamak konusunda neden bu kadar eksik ve yalıtılmış bir yaşantım var?
Olduğun insanı keşfetmeden önce ya da tam da keşfederken, aslında ne ve kim ve nasıl bir insan olmak istediğini de iyi belirlemeliymiş insan, Can'a göre. Bu şekilde kendisine zarar veren alışkanlık ve eylemleri, bir üst modele ulaşmak adına daha rahat ve gözle görülür bir şekilde değiştirebilirmiş. "Alıngan bir kişinin yaşamı çok zordur," dediğimde bana "alıngan olma," demişti. Oldukça yüzeysel bir cevap gibi gelebilir; ama "ben olarak yaşamak çok zor," dediğimde de "sen olma," diye yanıtlaması konuyu biraz daha üzerine düşünülesi kıldı tarafımdan.
Gene de hala o mesajı yazan parmaklarıma öfke besliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder