Saat, geç. Erken, geçten çok erken. Daha geç değil saat. Daha kola içilir, votka içilir, şarap içilir. Tekila içilir. Ekmeğe yağ bile sürülüp yenilir. Saat, biraz daha geç şimdi, dakika geçti. Fonda bir müzik, durmadan kendini tekrarlıyor: Kendime benzetiyorum. Birleştirilmiş basit notalarla birilerinin geçine, erkenine, gecesine veya gündüzüne katılıp hemen ardından adı ve sihri ve hissi ve fikri silinen. Bazı şeylerden vazgeçebilmeyi öğretmeliyim kendime artık: Susabilmeliyim mesela, saatlerce çalışmamalı çenem, hayatımın dibini merak etmiyor kimse, anlamalıyım. Bozulmamalıyım mesela, surat asmamalıyım, sık sık da ağlamamalıyım. Sonra, EGO'ya ve Büyükşehir Belediyesi Özel Halk Otobüsleri'ne, sanki bir yerlerden çekip gitmişim hissiyle binerek, cam kenarına ve yalnız başıma oturduğumda ekstra anlam yüklememeliyim. Dinlediğim şarkıların sadece notalar, duraklar, diyezler ve bemoller ve çalgılar ve elektronik eklentiler olduğunu aklımdan çıkarmamalıyım. Mesela o kadar zor gelmemeli bana sevilmeyişler. Sevmemeyi becerebilen birinin sevilmemeyi kaldıramamasının sebebi ne olabilir? Mesela renklerin de, doğadan çalınmış ve kirletilmiş yapaylıklar olduğunu unutmamalıyım. Bir de, hala ve hep, çocuk kalmamalıyım.
Saat, fazlaca geç. Fazlaca geçe bu kadar yaklaşmışken, fazlaca erkene de fazlaca yakın olduğumu unutmamalıyım... Son aylarında gidilir okula, ne daha önce ne daha sonra. :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder