20101203

.B.

Zordur, sevdiklerinden ibaret bir dünyaya sığdırabilmek bedenini. Sevdiklerinden başkasının incitmediği kendini, sevdiklerinden ve daha da kötüsü kendinden koruyabilmek. Çok da zordur, diğerlerinin olmadığı bir hayatı düşlemek, yalnızlıktan değil de sahtekarlıktan korunarak yaşamak. Düştüğünde seni ayağa kaldıramayacak kadar yorgun, bitkin, bıkkın, kendi derdine düşmüş ve hayattan şikayetçi insanları sevmek de zordur. Elini uzattığında elinin hep boş kalması sonucunda elini bir daha uzatamamak, elini uzatıp elinin boş kalmasından daha da zordur. Gözünü göğe dikip gülümsediğinde, göğe bakıp orada ne var diye düşünmeyecek hiçbir yabancının olmadığı bir sokakta elini kolunu sallayarak yürüyebilmek zordur. Yegane paylaşımının paylaşma isteği olduğu insanların seni kendinden başka kimseyle ve hiçbir şeyle paylaşamaması zordur. Konuşmaya çalıştığında sana bakmadan, salt seni dinleyebilecek ve sözcüklerine yoğunlaşabilecek dostluklar kurmak zordur. Herkesin herkese bu kadar kötü davrandığı bir dünyada, sana iyi davranılmasını hala isteyebilmek zordur. Mekanik duygular beslemediğinde, duygularının incinmesi, dizlerinin kanaması, gözlerinin dolması zordur. İncinmiş halde yola devam etmeyi, sırf gururundan, daha çabuk, daha da çabuk istemek de zordur. Senin şekilci olmadığın bir hayat düşlemene inat, bizzat senin "şekil" olmanı isteyen insanlarla olmak zordur. Çocukken tutulmuş anı defterlerinde karalı "seni seveni sen de sev, sevmeyeni ise sakın sevme" türü cümlelerin yıllar sonra anlam kazandığına tanık olmak da zordur. Gitgide daha da içi boşalan bir neslin, kendini doldurmaya çalışan ve boşluğundan utanan bir bireyi olmak da zordur. Gelinecek dünyanın bu olduğunu ve bu dünyanın başkalarının da geleceği dünya olduğunu bilseydin belki de daha çok tohumla ve daha az insanla gelmeyi isteyeceğin bir dünyada yaşamak ve hatta bazen, nefes alabilmek de zordur. Kimsenin kimseyi sadece severek yaşayamadığı, sevginin bu denli ihmal ettiği bir yerde, sadece severek yaşadığın için hata yapmış olman ve hep kaybedenin de eksilenin de kendinin olması, zordur... Hesapsız kitapsız tek bir cümlenin kurulmadığı sohbetlere, kendi kıymetlilerini, kendi dudaklarından dökülen kendi sözcüklerini dahil edecek cesareti bulmak da zordur. Israrla acı çekilen bir yerde, ısrarla acıdan kaçarak mutlu olduğu yanılsamasına, kendisinin bile körü körüne ve su katılmamış şekilde inandığı birini çok sevmek de, çok zordur. Nereye bakarsan onu görürsün, ama görülesi yer bırakmayan insanlığı, toplumu, geneli kabullenmek ve o kervana katılarak kendini azaltacak ve harcayacak bir insan olabilmek de zordur. Sığlaştıran, basitleştiren -ama kolaylaştırmayan- ilişkilerde taraf olmayınca, bir burukluk hissetmemek de zordur. Buz heykellerden olabilmek ne kadar korkunçsa, yumuşacık bir hamur olabilmek de o kadar korkunçtur: Ama ilki ikincisinden daha az korkunçtur... Güvenliğin ne olduğunu, mutluluğun varlığını, huzurun anlamını, aslolanın ve kimliğinin ve kendin olabilmenin önemini sorguladığın anlarda, daha güvenli görünen buzdan heykel kimliğine bürünebilme yeteneği kazanacak kadar çok yaralanmış ve hissizleştirilmiş hale geldiğini kabullenebilmek, çok zordur. Çok özlediğinin seni özlemediğini bilmek de, artık çok özlediğini istemediğin gerçeğini kabullenmek de, artık yalnızlığı seçtiğini tüm hücrelerine belletmek de ve ısrarla seninle ilgilenen karşı cinslerle sadece dostluk ilişkisi yürütebilmen de zordur.

Gene de, bir karar alıp, zor da olsa onu uygulayabilecek cesareti ve gücü kendimde bulabileceğime inanabilmem, güzel.

Hiç yorum yok:

İzleyiciler