Dibine kadar önemsediğiniz birileri, sizi kendisi için yapılmış bir ürün gibi görmeyi bırakmazsa canınız çok acıyabilir. Mesela bir yıl boyunca duygularınızın ne denli güçlü ve ne denli özel olduğunu siz, hayattaki her şeyden daha emin olarak bilirken, sırf hayatınıza devam ettiğiniz için feci şekilde sorgulanır sadakatiniz.
Ulan, ne biçim iş bu!
Sevdim, dibine kadar. İlk defa sevdim hayatımda. İnan inanma arkadaş, sen inanmadınsa ben ne yapayım?
Hala da seviyorum al köpek gibi. Ne yapayım, ilişkim mahvoldu, güvenmek istedim güvenmeme ortam sağlamadı. Konuşmak istedim susturuldum. Ağlamak istedim can sıktım. İlişkiyi kurtarayım diye sokaklara vurdum kendimi, gecenin köründe ayağına gittim suratıma bakmadı. Ne annemin ne babamın ne ablamın sorunluluğu kaldı. En başta ben, bir numaralı hasta insandım. Sorunluydum. Çünkü anam babam mutsuzdu. Ablam ana baba istemiyordu. Ben de ailenin duygusal çökük evladıydım.
Ne yapaydım zor dönemden geçiyorsam, öldürse miydim mutsuz ebeveynlerimi.
Ben o kadar boşveremiyorum.
Sonra da bu ailede çocuk yetiştirmem ben diye bıraktı gitti beni. Sanki çocuk yetiştirecek kadar evlilik psikolojisine girmiş.
Şimdi benim namusluluğum falan hak getire.
Ne yaptımsa yetmedi arkadaş. Ne yapayım daha ben.
Tükenmiştim.. Yardım istedim, gitti başka hatunlarla iletişimini kaybetmemek adına gecenin köründe elin kızlarının evini ziyaret etti. Zihninde en az üç kez aldatıldım. Parmağıma yüzük taktı, sonra baskı duydu aldattı.
Ne bu ya!?
Bir yıl içinde yaptıklarımı silsin, beni terk edişinin üstünden geçen zamanda yaptığım bir şeye takılsın. Diyorum, eşşek gibi seviyorum, ama birlikte olmak istemiyorum, buna gayet hakkım var; çünkü ne zaman karşıma çıksa mahvoluyorum.
Bırak unutayım, bırak devam edeyim yoluma. Kötü an istersen nefret de et, ama hakkımı yeme, ah ederim..
20101231
20101228
Çiçekleri sarıp sarmalamışlar, elinize tutuşturmuşlar. Sırf siz, affedin diye, utanmadan, üşenmeden, gitmiş ceplerini boşaltmışlar, kökünden söküp attıklarını yerine dikin bi zahmet diye, dalından çalınmış bir sürü çiçeği almış size sunmuşlar. Ya da bir tane halkayla gönlünüzü almışlar, evet evet, gözlerinizi kamaştırıp karşınızdakini görmeyesiniz diye utanmadan, ve üşenmeden, gidip o hediyeleri size, siz sırf affedesiniz diye, almışlar.
Sevgi bu değil.
Sevgi bu değil.
20101227
Şimdi dokunmalarını özlediğiniz insanları, o insanlar oldukları için özlediğinizi zannettiğiniz bir süreçte, kendi kanınızı kendi sülüklüğünüzle emiyor, kendi canınızdan alıp kendi canınızı yakıyorsunuz ya; geçer.
Özlediğiniz için dert yanıp, hatta utanmadan kötü hissediyorsunuz... Hala kötü hissedebildiğiniz için şaşırıyorsunuz. Hak edişin anlamını sorguluyorsunuz, çoğu zaman çok keyif alıyorsunuz sadece yaşamaktan ve yaşamın kendisinden; ama biliyorsunuz dibine kadar biliyorsunuz, varsa hak etmek diye bir şey, hak edişin kendisinden çok uzak bir gölgeydi vaktinde sevdiğiniz insan.
Evet, siz bir gölgeyi sevdiniz, o ise sizin bedeninizi sevdi.
Özlediğiniz için dert yanıp, hatta utanmadan kötü hissediyorsunuz... Hala kötü hissedebildiğiniz için şaşırıyorsunuz. Hak edişin anlamını sorguluyorsunuz, çoğu zaman çok keyif alıyorsunuz sadece yaşamaktan ve yaşamın kendisinden; ama biliyorsunuz dibine kadar biliyorsunuz, varsa hak etmek diye bir şey, hak edişin kendisinden çok uzak bir gölgeydi vaktinde sevdiğiniz insan.
Evet, siz bir gölgeyi sevdiniz, o ise sizin bedeninizi sevdi.
20101224
Eskiyen.
-"ben mutlu olamayacağım elif"
-"olacaksın.
önce mutluluğun ne olduğunu sorgulayacaksın
sonra mutluluğun eş anlamlılarını bulacaksın
sonra onun ne olmadığını öğretecekler sana
ve ne olduğunu tamamen kendi başına öğreneceksin.
...
Bininci defa hoşçakal,
Umarım bu son olur.
20101221
Şimdi denizaşırılıklarla kendiliğinden boğuşmak isteyen insanlarla konuşabiliyorum. Kendini sevişlerin kelime anlamını dibine kadar hissedebiliyorum. Bastıramadığım bir öfkeyi şimdi dizginleyebiliyorum. Şimdi gülümseyişleri derinden isteyerek armağan edebiliyorum. Paylaşabiliyor, umabiliyorum. Hayal edebiliyorum, çekinmiyorum. İsteyebiliyorum. İçimin sızısını iyileştirebiliyorum. Yeterince sağlam kalmışlığımla, kendimle övünebiliyorum... Sözcüklerime güveniyorum.
20101214
20101212
Silinmiş, saçma sapan fotoğraflara bile anlam yükleyecek kadar yitirmişim derinliğimi. Derin sandığım benliğim ölmüş, sanal yazıları yazgı farz edecek kadar beyinsizleşmişim. Kendime duyduğum kızgınlık kendim dışındakilere duyduğum kızgınlığın çok çok üzerinde.. Olmadı, olmuyor diyen bir insanla hala olabileceğimi düşünmüş olmamdan dolayı kendimden tiksiniyorum. Demek olan buymuş, demek herkesin yaşadığı duygular böyleymiş.
Demek herkes gibi sevmemenin neticesi, herkes gibi hissetmekmiş.
Demek herkes gibi sevmemenin neticesi, herkes gibi hissetmekmiş.
20101211
20101208
20101205
Ben bir pazartesi günüydü,
Unuttuğum düşüncelerimi cebime doldurup alelacele,
Ve koşar adım çıkıp kapıdan unutunca anahtarları,
Hep geç kaldığım gibi gene geç kalmıştım haftaya.
Ben bir pazar günüydü,
Çok fazla çekmişim kafayı bir gece evvel,
Yolunu unutmuşum en tanıdığın, kaybolmuş bedenimle,
Pazardı evet hatırlıyorum netlikle,
Ben o pazar gününde,
Gene küfrederek ve sırılsıklam yağmurdan,
Çünkü hep unuturum koşmayı yağınca,
Paçalarım ve çoraplarım ve saçlarım ve omuzlarımla,
Kaybolmuş ve unutmuştum yolumu,
Her sokak güneşsiz, sırılsıklam ve kupkuru, susuz kalmış
Ve bir Allah'ın kulu da basmamış adımını dakikalar olmuş ve saatler
Ve ben bulduğum ilk sokakta yağmur altında
Saatlerce dikilmiş ve beklemiştim bildik aydınlığını günün,
Ben o pazar günüydü, saat altıyı yirmi dört geçe
Islak bir burun ve kırmızı bir gölgeyle bulmuştum yolumu da,
İşte o bahsettiğim pazartesiyi etmiştim sabahın körüydü,
Eve girmiş ve evden çıkmıştım
Cebim tıkıştırılmış düşünce ve
İçim bir dolu karanlıkla dolu
Tüm miş'li geçmişlerimi de unutmuş ve bir ıslık çalarak
Kapıyı ardımdan nasıl çekmiştim anlamam
Mutsuz olduğumu unuttuğum ve mutlu olduğum
Ve anahtarımı unutup kapıda kaldığım
Ve okumayı unutup kitapları küstürdüğüm
Ve sevmeyi unuttuğum, bir dolu küskün ve eskimiş
Ve yalnız, ve dertli, ve uzak dostla
Ceplerimi boşalttıkça havayla doldu beynim
Bir pazartesiydi ben kapıda kaldım,
Bereket ki değiştirmiştim kahverengi paltomu,
Bereket ki ters yüz edip geri koymuştum yerine
Beynimi
Ben, bir pazartesiydi,
Günleri karıştırıp hayata karıştım,
Hayat karıştı, beynim ters yüz,
Ben bir salı günüydü,
Üşütmüştüm ve yalnızdım ve beş kuruş yoktu cebimde,
O gün anladım ki ben,
Cep düşünceyle doluysa başka yer bırakmıyor bir şeye.
Dedim, bir salı günü, öyle olsun
Ben, unuttuklarımın cezasını çekeyim,
Ceplerim dolu, ve ölesiye boş, gerekirse yalın ayak,
Ve ölesiye yalın,
Ben hep yaşamaya bu günkü kadar uzak,
Ve bu günkü kadar geç kalacağım.
Unuttuğum düşüncelerimi cebime doldurup alelacele,
Ve koşar adım çıkıp kapıdan unutunca anahtarları,
Hep geç kaldığım gibi gene geç kalmıştım haftaya.
Ben bir pazar günüydü,
Çok fazla çekmişim kafayı bir gece evvel,
Yolunu unutmuşum en tanıdığın, kaybolmuş bedenimle,
Pazardı evet hatırlıyorum netlikle,
Ben o pazar gününde,
Gene küfrederek ve sırılsıklam yağmurdan,
Çünkü hep unuturum koşmayı yağınca,
Paçalarım ve çoraplarım ve saçlarım ve omuzlarımla,
Kaybolmuş ve unutmuştum yolumu,
Her sokak güneşsiz, sırılsıklam ve kupkuru, susuz kalmış
Ve bir Allah'ın kulu da basmamış adımını dakikalar olmuş ve saatler
Ve ben bulduğum ilk sokakta yağmur altında
Saatlerce dikilmiş ve beklemiştim bildik aydınlığını günün,
Ben o pazar günüydü, saat altıyı yirmi dört geçe
Islak bir burun ve kırmızı bir gölgeyle bulmuştum yolumu da,
İşte o bahsettiğim pazartesiyi etmiştim sabahın körüydü,
Eve girmiş ve evden çıkmıştım
Cebim tıkıştırılmış düşünce ve
İçim bir dolu karanlıkla dolu
Tüm miş'li geçmişlerimi de unutmuş ve bir ıslık çalarak
Kapıyı ardımdan nasıl çekmiştim anlamam
Mutsuz olduğumu unuttuğum ve mutlu olduğum
Ve anahtarımı unutup kapıda kaldığım
Ve okumayı unutup kitapları küstürdüğüm
Ve sevmeyi unuttuğum, bir dolu küskün ve eskimiş
Ve yalnız, ve dertli, ve uzak dostla
Ceplerimi boşalttıkça havayla doldu beynim
Bir pazartesiydi ben kapıda kaldım,
Bereket ki değiştirmiştim kahverengi paltomu,
Bereket ki ters yüz edip geri koymuştum yerine
Beynimi
Ben, bir pazartesiydi,
Günleri karıştırıp hayata karıştım,
Hayat karıştı, beynim ters yüz,
Ben bir salı günüydü,
Üşütmüştüm ve yalnızdım ve beş kuruş yoktu cebimde,
O gün anladım ki ben,
Cep düşünceyle doluysa başka yer bırakmıyor bir şeye.
Dedim, bir salı günü, öyle olsun
Ben, unuttuklarımın cezasını çekeyim,
Ceplerim dolu, ve ölesiye boş, gerekirse yalın ayak,
Ve ölesiye yalın,
Ben hep yaşamaya bu günkü kadar uzak,
Ve bu günkü kadar geç kalacağım.
haziran.
Saat, geç. Erken, geçten çok erken. Daha geç değil saat. Daha kola içilir, votka içilir, şarap içilir. Tekila içilir. Ekmeğe yağ bile sürülüp yenilir. Saat, biraz daha geç şimdi, dakika geçti. Fonda bir müzik, durmadan kendini tekrarlıyor: Kendime benzetiyorum. Birleştirilmiş basit notalarla birilerinin geçine, erkenine, gecesine veya gündüzüne katılıp hemen ardından adı ve sihri ve hissi ve fikri silinen. Bazı şeylerden vazgeçebilmeyi öğretmeliyim kendime artık: Susabilmeliyim mesela, saatlerce çalışmamalı çenem, hayatımın dibini merak etmiyor kimse, anlamalıyım. Bozulmamalıyım mesela, surat asmamalıyım, sık sık da ağlamamalıyım. Sonra, EGO'ya ve Büyükşehir Belediyesi Özel Halk Otobüsleri'ne, sanki bir yerlerden çekip gitmişim hissiyle binerek, cam kenarına ve yalnız başıma oturduğumda ekstra anlam yüklememeliyim. Dinlediğim şarkıların sadece notalar, duraklar, diyezler ve bemoller ve çalgılar ve elektronik eklentiler olduğunu aklımdan çıkarmamalıyım. Mesela o kadar zor gelmemeli bana sevilmeyişler. Sevmemeyi becerebilen birinin sevilmemeyi kaldıramamasının sebebi ne olabilir? Mesela renklerin de, doğadan çalınmış ve kirletilmiş yapaylıklar olduğunu unutmamalıyım. Bir de, hala ve hep, çocuk kalmamalıyım.
Saat, fazlaca geç. Fazlaca geçe bu kadar yaklaşmışken, fazlaca erkene de fazlaca yakın olduğumu unutmamalıyım... Son aylarında gidilir okula, ne daha önce ne daha sonra. :)
Saat, fazlaca geç. Fazlaca geçe bu kadar yaklaşmışken, fazlaca erkene de fazlaca yakın olduğumu unutmamalıyım... Son aylarında gidilir okula, ne daha önce ne daha sonra. :)
20101203
3 Aralık 2010- Elveda.
Bunu da yaşamalıydım. Zamanı gelmişti.
Kararlar alırım, arkadaşlarımla görüşürüm, sinemaya tiyatroya giderim, kitaplar okur yollara vururum bedenimi, sarhoş olurum kahkaha atarım yırtınarak ağlarım. Yazarım, yazarım... Konuşurum, daha az konuşurum, daha çok susarım. Daha az ağlarım, daha çok gülümserim, tebessümüm kahkahaya döner, yolculuklardan daha çok haz alırım, artık daha az bakarım mesajlarına, resimlere.
Bu süreç dayanılmaz görünüyor, dayanılır efendim bal gibi dayanılır... Beni yıkamaz, beni ezip geçemez kalbi onca küçük bedeni sadece şişik bir insan. Şişirilmiş ilişkilerden yaşatmadım kendime, içine hava üflemedim gururumun. Olduğum insanı şişirmedim, küçüksem küçüktüm deneyimsizsem deneyimsizdim nedir, hata mı ilk defa sevmek?
Dayanılıyor her şeye. Başkalarına bunu söylemek kolaydı, şimdi kendi kendime söyleme zamanım geldi. Bunu da yaşamalıydım, artık okulum bitmek üzereyken, hayata bu denli atılası konumdayken, hayatın çok başındaki bir insanla ne kadar sürebilirdi ki?
Olmadıysa olmadı, sevmediyse sevmedi nedir. Gururum sapasağlam yerinde, ezip büzmeyeceğim kendimi. Köşemde tozlanmayacağım.
Düşlerim var hala, düşlerim düşürmeyecek beni artık. Kayıp kazanç yok, alışveriş değildi bu, bir veresiye defteri dürüp veremem kimseye. Giden gitti, dramatize etme hakkım var da, gereği yok.
Herkes kendi hayatını yaşıyordu, ben kendimin olmayan hayatını hiç sevmemiş ve görev gibi sürdürmüştüm. Ne anlaşıldım, ne dinlenildim, ne önemsendim. Değerim bu değil. Hayatlara dokunurum ben, hayatlarda hademelik etmem. Küçücük dertleriyle mutlu olmayı seçsin küçük insanlar, oyuncaktan farksız sevgilileriyle gülüp eğlensinler.
Ben bu yolda yalnızlığı seçiyorum. Şimdi şu anda, 3 Aralık'ın son dakikasında,
Seven tarafımı bayıltıyorum.
Hoşçakalsın, hayatımda ilk kez "elveda" sözünü kullandım bu da bir şey :)
Kararlar alırım, arkadaşlarımla görüşürüm, sinemaya tiyatroya giderim, kitaplar okur yollara vururum bedenimi, sarhoş olurum kahkaha atarım yırtınarak ağlarım. Yazarım, yazarım... Konuşurum, daha az konuşurum, daha çok susarım. Daha az ağlarım, daha çok gülümserim, tebessümüm kahkahaya döner, yolculuklardan daha çok haz alırım, artık daha az bakarım mesajlarına, resimlere.
Bu süreç dayanılmaz görünüyor, dayanılır efendim bal gibi dayanılır... Beni yıkamaz, beni ezip geçemez kalbi onca küçük bedeni sadece şişik bir insan. Şişirilmiş ilişkilerden yaşatmadım kendime, içine hava üflemedim gururumun. Olduğum insanı şişirmedim, küçüksem küçüktüm deneyimsizsem deneyimsizdim nedir, hata mı ilk defa sevmek?
Dayanılıyor her şeye. Başkalarına bunu söylemek kolaydı, şimdi kendi kendime söyleme zamanım geldi. Bunu da yaşamalıydım, artık okulum bitmek üzereyken, hayata bu denli atılası konumdayken, hayatın çok başındaki bir insanla ne kadar sürebilirdi ki?
Olmadıysa olmadı, sevmediyse sevmedi nedir. Gururum sapasağlam yerinde, ezip büzmeyeceğim kendimi. Köşemde tozlanmayacağım.
Düşlerim var hala, düşlerim düşürmeyecek beni artık. Kayıp kazanç yok, alışveriş değildi bu, bir veresiye defteri dürüp veremem kimseye. Giden gitti, dramatize etme hakkım var da, gereği yok.
Herkes kendi hayatını yaşıyordu, ben kendimin olmayan hayatını hiç sevmemiş ve görev gibi sürdürmüştüm. Ne anlaşıldım, ne dinlenildim, ne önemsendim. Değerim bu değil. Hayatlara dokunurum ben, hayatlarda hademelik etmem. Küçücük dertleriyle mutlu olmayı seçsin küçük insanlar, oyuncaktan farksız sevgilileriyle gülüp eğlensinler.
Ben bu yolda yalnızlığı seçiyorum. Şimdi şu anda, 3 Aralık'ın son dakikasında,
Seven tarafımı bayıltıyorum.
Hoşçakalsın, hayatımda ilk kez "elveda" sözünü kullandım bu da bir şey :)
Attila Jozsef
HAYKIRAN BEN DEĞİLİMHaykıran ben değilim, yer gümbürdüyor,
Dikkat et, dikkat, çünkü çıldırdı şeytan,
Uzan kaynakların duru dibine,
Yapış pencere camına,
Gizlen elmasların ışıltısı ardına,
Taşlar altında böcekler arasına,
Gizle kendini sıcak ekmek içinde,
Sen yoksul, sen.
Yeni sağanaklarla süzül toprağa -
Boşuna yıkanıyorsun kendi içinde,
Yalnız başka suda yıkayabilirsin yüzünü,
Bir çim yapracığında minik bir uç ol
Daha büyük olacaksın bu dünya ekseninden.
Hey, makineler, kuşlar, yapraklar, yıldızlar!
Kısır anamız çocuk için yakarıyor.
Dostum, değerli, sevgili dostum,
İster korkunç, ister olağanüstü,
Haykıran ben değilim, yer gümbürdüyor.
Dikkat et, dikkat, çünkü çıldırdı şeytan,
Uzan kaynakların duru dibine,
Yapış pencere camına,
Gizlen elmasların ışıltısı ardına,
Taşlar altında böcekler arasına,
Gizle kendini sıcak ekmek içinde,
Sen yoksul, sen.
Yeni sağanaklarla süzül toprağa -
Boşuna yıkanıyorsun kendi içinde,
Yalnız başka suda yıkayabilirsin yüzünü,
Bir çim yapracığında minik bir uç ol
Daha büyük olacaksın bu dünya ekseninden.
Hey, makineler, kuşlar, yapraklar, yıldızlar!
Kısır anamız çocuk için yakarıyor.
Dostum, değerli, sevgili dostum,
İster korkunç, ister olağanüstü,
Haykıran ben değilim, yer gümbürdüyor.
.B.
Zordur, sevdiklerinden ibaret bir dünyaya sığdırabilmek bedenini. Sevdiklerinden başkasının incitmediği kendini, sevdiklerinden ve daha da kötüsü kendinden koruyabilmek. Çok da zordur, diğerlerinin olmadığı bir hayatı düşlemek, yalnızlıktan değil de sahtekarlıktan korunarak yaşamak. Düştüğünde seni ayağa kaldıramayacak kadar yorgun, bitkin, bıkkın, kendi derdine düşmüş ve hayattan şikayetçi insanları sevmek de zordur. Elini uzattığında elinin hep boş kalması sonucunda elini bir daha uzatamamak, elini uzatıp elinin boş kalmasından daha da zordur. Gözünü göğe dikip gülümsediğinde, göğe bakıp orada ne var diye düşünmeyecek hiçbir yabancının olmadığı bir sokakta elini kolunu sallayarak yürüyebilmek zordur. Yegane paylaşımının paylaşma isteği olduğu insanların seni kendinden başka kimseyle ve hiçbir şeyle paylaşamaması zordur. Konuşmaya çalıştığında sana bakmadan, salt seni dinleyebilecek ve sözcüklerine yoğunlaşabilecek dostluklar kurmak zordur. Herkesin herkese bu kadar kötü davrandığı bir dünyada, sana iyi davranılmasını hala isteyebilmek zordur. Mekanik duygular beslemediğinde, duygularının incinmesi, dizlerinin kanaması, gözlerinin dolması zordur. İncinmiş halde yola devam etmeyi, sırf gururundan, daha çabuk, daha da çabuk istemek de zordur. Senin şekilci olmadığın bir hayat düşlemene inat, bizzat senin "şekil" olmanı isteyen insanlarla olmak zordur. Çocukken tutulmuş anı defterlerinde karalı "seni seveni sen de sev, sevmeyeni ise sakın sevme" türü cümlelerin yıllar sonra anlam kazandığına tanık olmak da zordur. Gitgide daha da içi boşalan bir neslin, kendini doldurmaya çalışan ve boşluğundan utanan bir bireyi olmak da zordur. Gelinecek dünyanın bu olduğunu ve bu dünyanın başkalarının da geleceği dünya olduğunu bilseydin belki de daha çok tohumla ve daha az insanla gelmeyi isteyeceğin bir dünyada yaşamak ve hatta bazen, nefes alabilmek de zordur. Kimsenin kimseyi sadece severek yaşayamadığı, sevginin bu denli ihmal ettiği bir yerde, sadece severek yaşadığın için hata yapmış olman ve hep kaybedenin de eksilenin de kendinin olması, zordur... Hesapsız kitapsız tek bir cümlenin kurulmadığı sohbetlere, kendi kıymetlilerini, kendi dudaklarından dökülen kendi sözcüklerini dahil edecek cesareti bulmak da zordur. Israrla acı çekilen bir yerde, ısrarla acıdan kaçarak mutlu olduğu yanılsamasına, kendisinin bile körü körüne ve su katılmamış şekilde inandığı birini çok sevmek de, çok zordur. Nereye bakarsan onu görürsün, ama görülesi yer bırakmayan insanlığı, toplumu, geneli kabullenmek ve o kervana katılarak kendini azaltacak ve harcayacak bir insan olabilmek de zordur. Sığlaştıran, basitleştiren -ama kolaylaştırmayan- ilişkilerde taraf olmayınca, bir burukluk hissetmemek de zordur. Buz heykellerden olabilmek ne kadar korkunçsa, yumuşacık bir hamur olabilmek de o kadar korkunçtur: Ama ilki ikincisinden daha az korkunçtur... Güvenliğin ne olduğunu, mutluluğun varlığını, huzurun anlamını, aslolanın ve kimliğinin ve kendin olabilmenin önemini sorguladığın anlarda, daha güvenli görünen buzdan heykel kimliğine bürünebilme yeteneği kazanacak kadar çok yaralanmış ve hissizleştirilmiş hale geldiğini kabullenebilmek, çok zordur. Çok özlediğinin seni özlemediğini bilmek de, artık çok özlediğini istemediğin gerçeğini kabullenmek de, artık yalnızlığı seçtiğini tüm hücrelerine belletmek de ve ısrarla seninle ilgilenen karşı cinslerle sadece dostluk ilişkisi yürütebilmen de zordur.
Gene de, bir karar alıp, zor da olsa onu uygulayabilecek cesareti ve gücü kendimde bulabileceğime inanabilmem, güzel.
Gene de, bir karar alıp, zor da olsa onu uygulayabilecek cesareti ve gücü kendimde bulabileceğime inanabilmem, güzel.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)