20110218
Bir anlamda çocuk avutmak için kendi kendime konuştuğum saatlere ara verip yola çıkacağım bu gece. Büyük, çok büyük kararlarım var. Neskafem ve kupam yok ailemin evinde. Esasen yatağım bile yok. Pijama altı yeterli oluyor birkaç günlük ziyaret için. Büyük kararlarımın arasında döndüğümde hayatını idame etmek adına bir iki net kararı olan, kendisinden daha fazla kimseyi ve kimsenin saçmalıklarını zerre kadar umursamayan biri olmak adına da adımlar atmış bir kişi olmak var. Kaybeden hep iyi niyetinden kaybetti. İyi niyet iyi değil.
20110214
20110213
20110207
okumasan da.
Kimi kimsesi olmayan insanların geçirdiği soğuk gündüzlerin gecelerinde düşünme fırsatı bulmuşluğuyla övünebilmelerine hayran kalabilirim.
Bir nebze tanımışlığımla yetinecek değilim bazılarını. Karşıma alıp laflayabileceklerime tutulacak değilim. Kısa zaman aralıklarında samimiyetler kurmayacak da değilim aslında, neden eğlenilmesin ki? Ama tiksinilesi bir benzerliğe tanık olmak can sıkıyor: Farklı olduğunu zannettiğin diğerleri arasında aynı sen gibi olan milyonlarca ve hatta milyarlarca kişi var ve sen bunlardan tek bir tanesini bile tanımıyorsun! Üstüne üstlük karşı cinsin olursa bu aynılık, onunla uyuşma olasılığın da azalıyor... Trajikomik.
Komik, dedim, güldüm, çok güldüm hatta. SENİ ÖĞRETMENİM İLAN EDİYORUM.
Bir tarafından diğer tarafına alaka kurulamayacak binlerce laf... Laf kalabalığı, lafın kaba taslağı. Lafın kabalığı. BEN-BEN-BEN. Herkesçe dillendirilen ve herkesçe farklı şekilde özenilen ben: Benim ben'im senin ben'inden ÇOK BAŞKA. Ben severim düşünmeyi...
İhtimali vardı sevmelerin veya sevişmelerin veya hem sevmelerin hem sevişmelerin ve hatta sevişmeyi sevme sevmeyi sevişme zannetmelerin. Bazı ihtimalleri sevmediğimizde dudaklarımızı büzüştürerek yürürüz, aynaya bakana kadar dudaklarımızın büzüşmüşlüğünü göremeyiz. İşte, bu son olasılık çok kez gerçek oldu bu aralar. Yaşamak zorlamıyor eskisi kadar: Gene bozuluyor paralar, gene sisteme çark ediyorum, gene düşüyor gene düşlüyorum, gene yatıyorum tembelce ve çoğu kez boş geçiriyorum zamanımı. Evet hala değişen bir şey yok, değişecek bir şey de olacak gibi durmuyor. Ama ben gene de anlatmayı sürdüreceğim.
Bir nebze tanımışlığımla yetinecek değilim bazılarını. Karşıma alıp laflayabileceklerime tutulacak değilim. Kısa zaman aralıklarında samimiyetler kurmayacak da değilim aslında, neden eğlenilmesin ki? Ama tiksinilesi bir benzerliğe tanık olmak can sıkıyor: Farklı olduğunu zannettiğin diğerleri arasında aynı sen gibi olan milyonlarca ve hatta milyarlarca kişi var ve sen bunlardan tek bir tanesini bile tanımıyorsun! Üstüne üstlük karşı cinsin olursa bu aynılık, onunla uyuşma olasılığın da azalıyor... Trajikomik.
Komik, dedim, güldüm, çok güldüm hatta. SENİ ÖĞRETMENİM İLAN EDİYORUM.
Bir tarafından diğer tarafına alaka kurulamayacak binlerce laf... Laf kalabalığı, lafın kaba taslağı. Lafın kabalığı. BEN-BEN-BEN. Herkesçe dillendirilen ve herkesçe farklı şekilde özenilen ben: Benim ben'im senin ben'inden ÇOK BAŞKA. Ben severim düşünmeyi...
İhtimali vardı sevmelerin veya sevişmelerin veya hem sevmelerin hem sevişmelerin ve hatta sevişmeyi sevme sevmeyi sevişme zannetmelerin. Bazı ihtimalleri sevmediğimizde dudaklarımızı büzüştürerek yürürüz, aynaya bakana kadar dudaklarımızın büzüşmüşlüğünü göremeyiz. İşte, bu son olasılık çok kez gerçek oldu bu aralar. Yaşamak zorlamıyor eskisi kadar: Gene bozuluyor paralar, gene sisteme çark ediyorum, gene düşüyor gene düşlüyorum, gene yatıyorum tembelce ve çoğu kez boş geçiriyorum zamanımı. Evet hala değişen bir şey yok, değişecek bir şey de olacak gibi durmuyor. Ama ben gene de anlatmayı sürdüreceğim.
20110206
sth
Bazı ayakların sesi vardı. Bazı saatler daha kaliteli bir gürültüyle uyandırıyordu koltuğunda hazımsızlıktan rahatsız oturmalara. Bazılarının baş parmakları serçe parmaklarından daha inceydi. Bazıları da daha pahalı günşe gözlükleriyle çıkıyorlardı sokağa. Bazı arkadaşlar daha suskunlukla arkadaşlık ederdi. Bazı ayakların sesi vardı; ama bazı ellerin sesi daha çok çıkardı. Mesela bazı eller piyanoyu konuştururdu, bazılarıysa gitarı. Bazı kulaklar daha büyük olduğu için daha çok küpe deliği oyulurdu onlara. Bazı duygular daha çok duyguydu. Ve bazı günler, daha çok gülüyordu kişi, bazı günler daha çok ağlıyordu.
Sonra birkaç melodiyle uykuya dalıyor ve arada birkaç kişiye sessizce küsüyordu.
Sonra birkaç melodiyle uykuya dalıyor ve arada birkaç kişiye sessizce küsüyordu.
20110205
Biliyor muyduk yaşayacaklarımızı günün birinde? İki küçük çocuk gibi evciliğe tutuştuğumuzda, hayatın hala akmakta ve zamanın bize iyi şeyler getirmeyecek olduğunu biliyor muyduk? On sekizinden sonra birinin karısı veya birinin kocası olmamış kaç insan var çevrede? Karşılıklı kandırmaları şakalaşmak zannedecek kadar ufak olduğumuzu kaç yıl geçince görebileceğiz? Bir şeylerde bir hata var- bir yerlerde bir yanlış- bir eksik- bir sorun.. Durun! Neden durdurmadı kimse? Ben büyümeden, sen büyümeden, biz büyümeden, büyük düşler kurmanın nesi yanlıştı? Kim kimi çok acıttı aslında? Acıtamadı ki. Arada bir duvar, sürekli bir ses: Duvara fırlatılan topun sekmesi sesi. İşte yaşanan buydu. Biliyor muyduk her şeyin en başındayken? Ki en sonuna geldiğimiz zaman bile bilmiyorken, başlangıçta neyi neden düşünecektik ki? Düşünmeyi bıraktığın zaman iyisin, gerekçelerim var seni sevmek için. Bahanelerim var. Seni sevmek zorundayım! Sen biliyor muydun beni sevmek zorunda olduğunu? Ben düşünmediğim zaman sevdiğin için beni. . beni düşünmekten alıkoyan senin sözlerin miydi kendin miydi? Şimdi ben sorsam sana, bilmiyorum işte bir sürü ıvır zıvır, sorsam, tenezzül eder miydin cevaplamaya? Cevapsız bırakmaya tenezzül eder misin ya da? Çünkü o topun sesini hala duyuyorum. Hala o duvarı görebiliyorum. Biliyor muyduk ne kadar saf, ne kadar komik ve ne kadar zavallı olduğumuzu önceden? Şimdi ben biliyorum, sen biliyor musun şimdi bunu? Unutmaya başlıyorum her şeyi, zorlamıyorum kendiliğinden karışıyor geçmişe.. Düş gibi, uzak durdukça daha da uzaklaşıyor. Rüyamda bile görmüyorum seni bir aydır. Unuttuklarımız aslında bağışladıklarımız mı? Yoksa unuttuklarımız, çoktan unutulmuşluklarını mı hatırlatıyorlar yalnızca? Bir terk ile yok olur mu insanlar? Sanmam. Biliyorum bir yerlerde kalbin hala atıyor. Sesini hatırlıyorum, ama neler söylediğini hiç hatırlayamıyorum. Bazen çabalıyorum, o evcilik hallerimizi hatırlamak için, evet hatırlıyorum, fotoğraflar hatırlatıyor, evet silmedim hiçbirini, hatta bir iki tane çaldım başkalarından ayrıldıktan sonra da. Evet evet, hatırlıyorum, ama hatırladığımın adını bir türlü koyamıyorum. Geçmişinden ders alırken geleceğini genelleyen kadınlar güruhu: Dünyada gereğinden fazla kadın var! Gereğinden fazla etek, gereğinden fazla topuk sesi. Gereğinden fazla gözyaşları içinde kadın var bu dünyada. Ben de o kadınlardan biri oluyorum. Varlığın daha eğlenceliydi, beni sınırlıyordun, basitleştiriyordun, isteklerimi küçültüyordun ve yetinmeye şartlıyordun. Olduğum kişiyi henüz bulamamışken, ama ben buyum diyordum sana. Dememle de değişmiyordu ki, bir şekilde senin dediğini yapıyordum gene. Gene evciliğe çıkıyor sonuç. Kabullenebiliyor muyum, yo. Sanki paralel bir zamanda yaşıyoruz hala evciliklerimizi. Hala göstere göstere yaşıyoruz sevgimizi, gülüyoruz falan. Ha, ne diyordum? Varlığın daha eğlenceliydi gene de, çünkü bu ara daha bi basit hisseder oldum. O kadınlar güruhundan çıkamıyorum, o kadınlar güruhunun arasında da yalnızım o ayrı. Ama ne çok konuşurdum seninle, onun yerini dolduramıyorum bir türlü. Eskiden sen vardın, başkalarıyla konuşmak da çok iyi gelirdi ama, sen değişmez sohbet edilendin, iyi ki denilendin. Şimdi başkalarıyla konuşamıyorum. Konuşmak gelmiyor içimden. İyi tanımıştık sanırım birbirimizi, çok alışmıştık birbirimize. Şimdi sanki ne söylersem söyleyeyim, eksik sylüyorum. Gizli kalıyor bir şeyler. İçimden gelemiyor eski gevezeliğimi sergilemek! Belki her şey çok kolaydı birlikteyken de, bana zor geliyordu. Ben hayatı senin gibi kolay yaşayamadım bir türlü. Düşünmeden geçirdiğim saniye olmasını istemiyorum ben. Sen düşünerek harcamak istemiyorsun zamanını. Ne diyorum ben hala? Kimsenin ilgilenmediği saçmalarımla kimsenin ilgilenmediği şu alanı dolduruyorum. Evet evet! Hala "onlar" var. Belki de hiç gitmeyecekler. Senin pişman olman gerekiyordu, benim değil. Hala kendimi suçluyor olmamalıydım. Öğrenemediğim için bir şeyleri, evet, tam olarak elimde tutamadığım için seni, evet tam da bu yüzden ben hala saçmalıyorum. Sonsuza kadar saçmalamak istemiyorum. Sonsuza kadar susmak da istemiyorum. Ben sadece birileriyle konuşmak istiyorum..
1 olan'lı 1 olmayan'lı bir denklemdi hayatı. Eşitliğin hep yaşadığı gerçeğine vardığı bir işlem. Yola çıkkıyordu mesela; ama yolda kalamıyordu, er geç varıyordu. Doğmuştu; ama bir daha doğmuyordu ölüyordu. Bir olan bir daha olmuyordu bu işlemde. Her bilinmeyenden bir tane vardı. Matematik'ten anlamayan aklıyla bu hayatı anlamak zorunda bırakılması büyük haksızlıktı! Şikayetleri yazıya dökülmeden ulaşıyordu yerine; ama hiçbir makam tarafından değer verilmiyordu varlığı ve varlığıyla güç bulan fikirlerine. Düzeltme ve özür hayatı yerine deneme ve yanılma hayatı yaşıyordu. Bütün imlâ hataları yanlarına kâr kalıyordu başkalarının; halbuki kendisi kurduğu tek bir cümlede, öznesini bile gizleyemiyordu.
20110203
msn.
yaşadığım şeyin gerçek olmadığını
beni hapseden, istenen insan rolüne zorlayan, susturan, düşünmekten alıkoyan ve en son gülmeyi öğrenememiş olmakla itham edilip terk edildiğim bir şey olduğunu fark edince biraz garipsemedim değil
halbuki yaşadığımız o anla sınırlı zannettiğimiz oluyor hayatı
sanki sonsuzluk o dakikanın kendisiymiş gibi geliyor
kişi kendini kullandırmadığı müddetçe gerçekten sevgi psikolojisine giremiyor
yani aslında bir nevi psikolojik rahatsızlık hali sevme durumu
gerçekten uzak durmak daha bi iyi geliyor
hayatımda ilk defa, bu işlerden gerçekten bilinçli olarak uzak durmak istiyorum
beni hapseden, istenen insan rolüne zorlayan, susturan, düşünmekten alıkoyan ve en son gülmeyi öğrenememiş olmakla itham edilip terk edildiğim bir şey olduğunu fark edince biraz garipsemedim değil
halbuki yaşadığımız o anla sınırlı zannettiğimiz oluyor hayatı
sanki sonsuzluk o dakikanın kendisiymiş gibi geliyor
kişi kendini kullandırmadığı müddetçe gerçekten sevgi psikolojisine giremiyor
yani aslında bir nevi psikolojik rahatsızlık hali sevme durumu
gerçekten uzak durmak daha bi iyi geliyor
hayatımda ilk defa, bu işlerden gerçekten bilinçli olarak uzak durmak istiyorum
kalem sesi.
Aylak Adam'dan..
"Ne yamansınız dökme kalıplarınızla; bir şeyi onlara uydurmadan rahat edemezsiniz. "
"Kılığı düzgün bir adamın sokakta simit yemesi yasaktır. Bütün yasaklar gibi bunun da bir kaçamak yolu yok mu? Simidi kır, cebine sok. Tek elinle bir lokma koparıp, kimseye sezdirmeden ağzına at. Ama, ben dişlerim sağlamken ısıracağım."
"Çağımızda, geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışı. Onu büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar."
.."içindeki 'sinemadan çıkmış kişi'yi öldürdüler.
"Küçük kumarlarınız vardır. On kuruşluk tombalalar. Şimdi kim bilir kaç evde, kim bilir kaç kadının 'Aaman ayol, bu ne kötü şans böyle,' sözüne karşılık kim bilir kaç erkek 'Üzülmeyin, kumarda kaybeden aşkta kazanır.' diyordur. Kim bilir kaç erkek de acele edip bu sözü ondan öncü söyleyemediler diye onu kıskanıyordur. Biliyorum sizi. Küçük sürtünmelerle yetinirsiniz. Büyüklerinden korkarsınız. Akşamları elinizde paketlerle dönersiniz. Sizi bekleyenler vardır. Rahatsınız. Hem ne kolay rahatlıyorsunuz. İçinizde boşluklar yok. Neden ben de sizin gibi olamıyorum? Bir ben miyim düşünen? Bir ben miyim yalnız?"
"Kişioğlu böyleydi. Kimi dilenmek, kimi sadaka vermek zorundaydı."
"Ne yamansınız dökme kalıplarınızla; bir şeyi onlara uydurmadan rahat edemezsiniz. "
"Kılığı düzgün bir adamın sokakta simit yemesi yasaktır. Bütün yasaklar gibi bunun da bir kaçamak yolu yok mu? Simidi kır, cebine sok. Tek elinle bir lokma koparıp, kimseye sezdirmeden ağzına at. Ama, ben dişlerim sağlamken ısıracağım."
"Çağımızda, geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışı. Onu büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar."
.."içindeki 'sinemadan çıkmış kişi'yi öldürdüler.
"Küçük kumarlarınız vardır. On kuruşluk tombalalar. Şimdi kim bilir kaç evde, kim bilir kaç kadının 'Aaman ayol, bu ne kötü şans böyle,' sözüne karşılık kim bilir kaç erkek 'Üzülmeyin, kumarda kaybeden aşkta kazanır.' diyordur. Kim bilir kaç erkek de acele edip bu sözü ondan öncü söyleyemediler diye onu kıskanıyordur. Biliyorum sizi. Küçük sürtünmelerle yetinirsiniz. Büyüklerinden korkarsınız. Akşamları elinizde paketlerle dönersiniz. Sizi bekleyenler vardır. Rahatsınız. Hem ne kolay rahatlıyorsunuz. İçinizde boşluklar yok. Neden ben de sizin gibi olamıyorum? Bir ben miyim düşünen? Bir ben miyim yalnız?"
"Kişioğlu böyleydi. Kimi dilenmek, kimi sadaka vermek zorundaydı."
20110202
:)
Bazı günlere, sırf geceleri için tahammül edilebilir bazen. Her şeyi alelacele tıkıştırdığınız valizi yüklenip yola çıkmak cesaret mi korkaklık mıdır bilmem, açıkçası hiç düşünmeden bindim o uçağa, uçakta bitirdiğim kitabın enfesliği, içtiğim kahvenin dayanılmaz kokusu, yanımda oturan hanımın ikramları o sinir haliyle bileti satın alma anlarımın tümünü unutturdu. Katil olmama ramak kalmış hissettiren koca günün gecesi, bu yolculuk yaşandığı anda gözüme, önemsiz bir geçmiş parçası gibi göründü. Ne yazık ki, ülkeye döndükten sonrasında çok keyifli olamadım; havalimanındaki polisler ve görevlilerle arada laflamak ve Dostoyevski'yle gecenin soğuğuna ve keyifsizliğine direnmek dışında dayanılacak gibi değildi. Sabah da otobüs bekleme, otobüse binme, otobüse yetişme, otobüsten inme çilelerinden sonra, tüm günü uyuyarak geçirdim. Toplu ve temizlenmiş-beni bekleyen-odamda ve yatağımda "eskiden" hiçbir iz, koku, anı kalmamış gibiydi odaya girdiğimde.. Uykuya dalmadan önce kendi kendime mırıldandım: "Artık bu oda, bizim odamız değil."
"Biriyle fena halde konuşmaya ihtiyacım vardı" ve bunu damarlarımda hissettiğimde, döndüğümü bilen tek arkadaşıma ulaşmaya çalıştım. Evet söylemedim kimseye burada olduğumu... Neden söylemedim, ben de bilmiyorum. "Anlatsana," sözlerini duymak istemediğimden-daha da önemlisi cevaplamak istemediğimden- sanırım.. Biraz daha büyüteceğim içimde konuşmalarımı, kendi kendime konuşmaya devam edeceğim bir müddet. Alışıldık tatil hallerinden sıyrılıp gelecek arkadaşların şehre dönmesini bekleyeceğim, konuşmak istediğim biri çıkarsa arasından diye.
Her neyse.
Bilgisayar kucağımda, bir sürü yastıklı ve bir sürü yorganlı ve bir sürü battaniyeli ve tamamen huzur veren ve tamamen bana aitlikten ibaret olan yatağımda, gittiğim bazı ülkelerden satın almak için son kuruşlarımı harcatacak kadar beğendiğim kartpostalları hatırladım. Çok değil henüz, birkaç taneler. Kadınlar var resimlerde. En son Foam Fotoğraf Müzesi'nden satın aldım, bir tane alacakken iki tane aldım. Keşke aklım kalan üçüncüyü de alsaymışım, diye düşünürken internette araştırmaya başladım biraz. Bilgisayarımda kimseye göstermenin içimden gelmediği mükemmel fotoğraflar var, google'dan ve çok güzel bloglardan faydalanarak keşfettiğim. Çoğu bastırılıp çerçeveleneceği günleri bekliyor, yerleri şimdiden hazır..
Araştırırken iki isim tanıdım: Rodney Smith ile Aneta Kowalczyk. Sonra, bilgisayarımdaki en sevdiğim fotoğraflardan birinin Rodney Smith'e ait olduğunu öğrendim. Ve, o aklımın kaldığı üçüncü fotoğrafın (kartpostalın) Aneta Kowalczyk tarafından çekildiğini.
Yaklaşık iki saattir, harcanmış günlerimin acısını çıkarmış gibi hissediyorum. 'Beni bir adım öteye götürmeyecek bilgi'ler ansiklopedisi nice insan şu an yataklarında, mışıl mışıl uyuyorlar; ama sanırım hiçbiri benim kadar huzurlu değildir :)
Yukarda paylaştıklarım, bahsi geçen iki fotoğraf: İlki Aneta Kowalczyk'in, ikincisi Rodney Smith'inki.
Yukarda paylaştıklarım, bahsi geçen iki fotoğraf: İlki Aneta Kowalczyk'in, ikincisi Rodney Smith'inki.
İyi geceler!!
20110201
gec.
Cok gerisinde kalmisim okumalar ve yazmalarin! Dun tum gun konustum, kendi dilimden geri kaldim butun gun. Ogrendiklerim canimi sikti, harcanmis bir genclik halinin yasini tutmakta daha da gec kalmamam gerektigini anladim. Pratikten cok uzak, sadece ezberlendigi icin coktan unutulmus onca senelik tozlu ve ici bos bilgilerle harcanmis okul yillari. Yilliklarda hasretle, tebessumle, ovguyle ve gururla bakilan kac insan birakti yillar bizde? Egitim diye burnumuzun dibine koyduklari kotu kokulu iskence halleri ile yitip gitmis yillar bizim! Cocukluklardan ve gencliklerden uzak olmak onemli degil artik, ama hayatim boyunca en temel vasfim ogrencilikken ve mezuniyete ve ogrencilik vasfindan siyrilip tamamen vasifsiz kalmama bu kadar yakinken en azindan bunca seneden sonra hala hatirlanan bir iki cumlelik bilgiler aradigimda gordugum tek seyin koca bir bosluk olmasi canimi yakiyor. Yuceltip ugruna her gecen gun daha da alcaldiklari Avrupa konusunda basarili bir taklitcilik yapmalarini asla istemedim; ama keske egitim sistemimiz onlarin taklitleri olsaydi, bunca harcanmis genclik, hayal, omur olmasaydi dehsetle tanik oldugumuz..
Keske.
Kendimden uzak kaliyorum yillar gectikce; ben de bosluklardan gelmeyim. Onceleri bir bedende ve sonra kocaman bir evrende kendi bosluklarini doldurma savasi veren pek cok kisiden biriyim. Ucuz kisisel gelisim kitaplariyla kisilik sahibi olmak icin didinen nice insandan cok daha az mutluyum, genel olarak mutlu biri de degilim. Bana gulmeyi ogretemedigi icin -hayir hayir, beni sevmediginden falan degil, sakin yanlis anlamayin!- benden vazgecen bir insani, harcanmis gecmisime israrla gomemedigim icin kendi kendine eglenen veya huzur bulan, kendine yabanci biriyim sadece. Ve hatta salt benligiyle oynayarak eglenen, kendisini basit gelecek kiplerine muhtac kilan, herkesten hicbir farki olmayan amacsiz ama dibine kadar umutlu biriyim evet. Bir suru baglaci bir araya getirip cumle kurdugumu zannediyorum cogu kez, bazen kendi kendime tapiyorum tapinma ihtiyacimi karsilamak icin. Cunku benim de ihtiyaclarim var! Bu gece cok zor uyudum, uyumadim hatta hic, tam karsimda ufuk cizgisi vardi gozlerim ne zaman pes edip acilsa, ve her seferinde koyu mavinin baska bir tonuyla karsilasiyordu.. Gormek cok zor degil; kotu bir gece gecirdim.
Iyi gunler gecireyim diye geldigim bir ulkede yaptigim biricik sey sikilmak ve dusunmek olunca, cumlelerimle de oyalanamaz hale geliyorum. Gene de surekli aklimda olan insanlar var, beni dusunduklarini bildigim, beni dusunmesini istediklerim, beni ozlemelerini veya en azindan hatirlamalarini istedigim insanlar var... Yanimda degiller, cogu yanimda olamayacak kadar uzak tutuyor kendini, hicbir zaman da yanimda olma tesebbusunde bulunacaklarini sanmiyorum. Gene de sevildigim yanilsamasina sikica tutunabilecek kadar insanim hala...Insanligim baki.
Keske.
Kendimden uzak kaliyorum yillar gectikce; ben de bosluklardan gelmeyim. Onceleri bir bedende ve sonra kocaman bir evrende kendi bosluklarini doldurma savasi veren pek cok kisiden biriyim. Ucuz kisisel gelisim kitaplariyla kisilik sahibi olmak icin didinen nice insandan cok daha az mutluyum, genel olarak mutlu biri de degilim. Bana gulmeyi ogretemedigi icin -hayir hayir, beni sevmediginden falan degil, sakin yanlis anlamayin!- benden vazgecen bir insani, harcanmis gecmisime israrla gomemedigim icin kendi kendine eglenen veya huzur bulan, kendine yabanci biriyim sadece. Ve hatta salt benligiyle oynayarak eglenen, kendisini basit gelecek kiplerine muhtac kilan, herkesten hicbir farki olmayan amacsiz ama dibine kadar umutlu biriyim evet. Bir suru baglaci bir araya getirip cumle kurdugumu zannediyorum cogu kez, bazen kendi kendime tapiyorum tapinma ihtiyacimi karsilamak icin. Cunku benim de ihtiyaclarim var! Bu gece cok zor uyudum, uyumadim hatta hic, tam karsimda ufuk cizgisi vardi gozlerim ne zaman pes edip acilsa, ve her seferinde koyu mavinin baska bir tonuyla karsilasiyordu.. Gormek cok zor degil; kotu bir gece gecirdim.
Iyi gunler gecireyim diye geldigim bir ulkede yaptigim biricik sey sikilmak ve dusunmek olunca, cumlelerimle de oyalanamaz hale geliyorum. Gene de surekli aklimda olan insanlar var, beni dusunduklarini bildigim, beni dusunmesini istediklerim, beni ozlemelerini veya en azindan hatirlamalarini istedigim insanlar var... Yanimda degiller, cogu yanimda olamayacak kadar uzak tutuyor kendini, hicbir zaman da yanimda olma tesebbusunde bulunacaklarini sanmiyorum. Gene de sevildigim yanilsamasina sikica tutunabilecek kadar insanim hala...Insanligim baki.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)