20120330

** ** **



Sosyal Çevre Bilimleri'nde yüksek lisans yapmak, ekolojist ya da ekolojizme yakınsayan ideolojilere mensup olmak sonucunu doğurur. Bu bölümde okuyorsanız, elinizdeki malları çoğaltmamayı, sınırsızca tüketici olmak yerine üretken ve tasarruflu bir yaşam sürdürmeyi, doğal ürünler kullanmayı, para yerine kullanım akışına katkıda bulunmayı, toplu ulaşım araçları kullanmayı ve sosyal paylaşım sitelerinden zumbara'ya, couchsurfing'e, değiş-tokuş sitelerine üye olmayı ve sürdürülebilir toplum& sürdürülebilir yaşamı destekleyen her türlü fikre kulak kabartmayı gerektirir.

Ekolojist, Yeşil, derin ekolojist(ekosofist), toplumsal ekolojist, eko-Marksist, eko-feminist, eko-anarşist, vb ideolojilere sıcak bakmak ya da doğrudan mensup olmak, Bob Marley, SOJA, the Beatles dinlemek demektir. Barış şarkıları söyleyerek şarap içmek, Güneş'in batışını izlemekten felsefi cümlelerde boğulmak kadar zevk alabilmek, doğayı ve insanı her şekilde sevebilmek demektir. Lennon gözlüğü, rasta, dövme, piercing, şalvar,el örgüsü, doğal sabun, kamp, Vosvos, sandalet, bira sevmek demektir. Olympos, Kelebekler Vadisi, Kabak'ı her zaman Bodrum'a, Kuşadası'na tercih etmek demektir.

Hep bir doğaya dönme arzusuyla yanıp tutuşmaktır. Plastik şişeleri geri dönüşüm için ayrı poşette biriktirmektir. Doğayla ilgili haberlere iki kat dikkat etmektir. Sürdürülebilir kalkınma safsatasına karşı olmaktır. Radikal dinci olmamaktır. Kadınlara ikinci sınıf insan gözüyle bakmamaktır. Bir sokak köpeğine işkence eden birini görüp onu dövebilmektir. =)

Victor Ananias'ı sevmek, ötesini berisini bırakıp permakültür enstitüsü kuran adamlara saygı duymaktır. Nükleer karşıtı mücadelede de, Anadolu ekolojisi üzerindeki yıkıma karşı da aynı tutkuyla mücadele etmektir.

Biraz sürdürülebilir kalkınmacı, sistem içi çözüm önerileri sunsa da Tema'yı desteklemektir.

İnsanın kendisini doğanın hâkimi gibi görmesine akıl sır erdirememektir. Daha fazla para kazanıp daha verimsiz ve doğadan kopuk bir gelecek için çaba göstermeye tenezzül etmemektir.

Sonra couchsurfing'de bir yabancının, "plansız ve hesapsızca, bir süre ülke gezdim tek başıma, üç ay boyunca.. " yazdığını görüp düşünmeye başlamaktır.

:)

* ** ***

http://www.youtube.com/watch?v=X572Mp_r46E

20120324

queen

Birilerine kendinizden fazla değer verdiğinizde sorun yaşarsınız:

"Too much love will kill you."

Bunun hastalıklı bir durum olduğunun farkına varmak sizi incitir:

"Love hurts."

Hayatınızda bir şeylerin eksik olduğunu hissettiğinizde, bu boşluğu doldurmak için icatlara sığınırsınız:

"Sex&Drugs&Rock N'Roll"

Kendinizi çok sevmediğinizi anladığınız zaman mutsuz olursunuz:

"Living on my own"

20120323

bir.
iki.
üç.
dört.
beş.
altı.
yedi.

kontörüm yok

bir.
iki.

Özgüvensiz prenses mi olur?

20120318

Düşünmekle son bulmayacak kadar saçma bir kaostasınız. Düşüncenin gerçekliğine, yalın ve somut bir ŞEY olduğuna inanmıyorsunuz. İnancınızın da bir ayağı kırık, bir gözü kör filan... Öyle saçma sapan bir durum kısaca. Bir yakınınızdan daha çok seviyorsunuz dinlediğiniz şarkıyı, düşlediğiniz mekanı, düşündüğünüz yabancıyı: Aramakta olduğunuz, yaklaşmasını dilediğiniz biri var bir yerlerde.. Aynı anda biri de var hemen başucunuzda, saçınızı okşayarak sizi sımsıkı seviyor: "Çok seviyorum," diyor ve şaşırmadığınızı biliyor: Ben de seni.

Bir iki sizli bizli itiraftan sonra aslında aradığınızın ne olduğunu sorgulamaya başlıyorsunuz. Aramakla bulunacak mı ki?

(Seda'ya da ulaşamıyorum çok zaman oldu gerçekten. Bir sade kahve içerek ve film izleyerek yaşayabileceğim bir odası var.)

Halinizden de hoşnutsunuz-konuyu dağıtmayalım-. Bir kediniz var ama siz bakmak zorunda değilsiniz: Sevmeniz lazım sadece ve aslında bu bile bir görev değil. Neticede bu hayvan da sıçıyor.

Bir öğrenci evinde, arada bir yemek pişirerek, odanızı tüm varlığınızı severek, "bayadır da bira-fıstık seansı yapmadık," diye düşündüğünüz bir iki insan da var: Yaşayıp gidiyorsunuz.

Vivaldi'nin Yaz şarkısında hissedemiyorsunuz yaz mevsimini!!

Aslında sorun da bu belki.

Gidesiniz var. Uzun zamandır var. Bu defa, gerçekten nereye gidilebilir, gidince ne iş yapılabilir, gitmezseniz ne yapacaksınız diye ciddi ciddi düşünüyorsunuz.

Canım sevgilim ve canım arkadaşlarım: Ev ve diğerleri. Canım ablacım, canım annecim. Canım bisürü kişi, yer, adam. Canım Elif.

Gideceksin de ne olacak?

Kalacaksın da ne olacak?

Silkin ve kendine gelcilik... Adamsendecilik filan.

Serde bizbizelik hali var.

Serde yitip gidenler var... Gitseler de sikimde olmayanlar. Gitseler de çok da öyle sikimde olmayacaklar da var. Gitseler ciddi üzülebileceklerim, üzüleceklerim var.

Ah canım Elif.

Sussana artık.

20120305

bok.

Dün ev arkadaşlarımla uzun uzun konuştum. Ara ara can sıkıcı, sınırları zorlayıcı, düşünmeden konuşan zevzek bi insana dönüştüğümü ve rahatsız olmalarına sebep olduğum çeşitli tavırlarımı anlattılar. Konuşmadan evvel, espri yapmadan evvel iki kere düşün, dediler. Yapmamandan rahatsız olduğumuz şeyleri yaptığında da gözümüze sokmaktan vazgeç, dediler. Bu evin bir bireyiysen, her seferinde sevgilin gelir gelmez odana çekilme, katıl bize, dediler. Haklıydılar pek çok konuda.

"Yanlış" bir şeyi ya yapma ya da yaptıktan sonra af dileme, dediler.. Bir taraftan da, benim yanlış bulduğum bir şeyin tümüyle yanlış olamayacağını bildiğim için, daha genel bir bakış açısıyla eleştirdiğimi bil, dedi biri.

Pek çok şey yaşamış bir zavallı gibi görünmeyi seviyorum galiba. Yaşamadım pek çok şey... Kendi duyusal ve duygusal dünyamın alabileceği bir iki zırvayı soktum hayatıma, sonra da hep aynı şeyleri uygulayarak profesyonelleştim. İki üç kazık yemedim, iki üç kazık attım kendime. Ben de kazık attım birilerine elbet.

Çok sabit ve standart, elim ve vahim olmaktan çok uzak olmayan bir iki kavrama tutundum. Kolayı seçerek acıya sığındım. Eski depresif günlerimdeki şarkıların ağırlığı altında eziliyorum şimdi. Eski facebook hesabımı açayım, dedim; paylaştıklarımı ve fotoğraflarımı gördüğümde ruhum daraldı.

Bilmediğim şeyler var. Bildiğim şeyler de var. Öne çıkmayı sevmiyorum. Arkada, sessiz sedasız oturayım, kimseyi rahatsız etmeyeyim kalabalıktan, diyorum. Sonra biraz rahat olayım, derken gene çıkamıyorum kendi bedenimden, rahatlayamıyorum ve üstüne rahatsız ediyorum..

Kendimi sevmeye başladım ama. Ne ilginç. Bu aralar bir şeyleri daha kolay anlayabildiğime, anlamaya başladığıma olan inancım hayli yüksek hatta.. Sanki artık "anlamaya başladım" ve huzurlu bir tapınak inşa ediyorum kendime.

Haspam...

İnandıklarım doğru mu, değil mi bilmiyorum. İçimde bi huzursuzluk var. Çok ertelemeden sonlandırmayı düşündüklerim var. Çok ötelemeden yanına gidesim var birilerinin. İçki içerek kahkaha atasım, müthiş bir dünyada huzurun allahını yaşayasım yok ama. Çekip gidesim de yok pek... Kalıp savaşasım da yok.

Şu soruları sormaktan yoruldum kendime.

Hala kendime dönük antenlerim. İçimde şifreli kanallar dönüyor, bir sürü artı üç yaş oyunların oynandığı diziler var. Dışarda ise pek çok net, kolayca anlaşılabilir senaryonun döndüğü kaliteli filmler ve belgeseller var... Israrla çizgifilm izleyip, o çizgifilmin finalinde nasıl hissettiğimi sorguluyorum ve çoklukla hüzün basıyor, arada bir ağlıyorum.

Bir iki çocuğun dünyasını yıkan cadılar sonradan zarar görüyor. Ben ne çocuklar olabiliyorum ne cadılar. Ne şeytani bir varlığım ne melek gibi bi şeyim. Ne olduğumu araya araya ne olmak istediğimi fark ettim. Olmak istediklerimde neden ikinci ve üçüncü tekiller ve çoğullar yok? Şu aralar düşlerimde kimsecikler yok.

Ama gene basit işte, her şey basit. Allah kahretsin. Basitliğinden kırılıyor bir sürü şey.

Yapımcı senarist oyuncu oyun.

Hiçbi bok yok içimde.

Dışımda da temiz, çamaşır suyu kokulu alaturka bir tuvalet var. Gidip pis pis sıçıyorum üstüne.

20120303

Küçük bir dünyam olabilir, bazen yetersiz ve yüzeysel de görünebilirim.

Ama, aynı şeyler senin için de geçerli.

Yerini bil.

S.

Kendimce bir çare buldum.

Susacak ve köşemde çürüyeceğim.

İzleyiciler