Çok geride bıraktığımız çok yeni geçmiş hallerine bağlanıyorum tüm kalbimle.
İlginçtir, gelirken de giderken de çok bir şey değişmeyen insanlardan çok var dışarda. Pek çok insanın neden yaşadığını anlamakta güçlük çekiyor insan.
Çok geride bıraktığım bir inançsızlık haline tüm kalbimle inanıyor gibiyim bu aralar. Çok iyi değil aramız.
Çok güzel satırlar ve çok güzel cümleler var hayatta. Çok güzel adamlar var.
Anlayabiliyorlar arada bir.
Bir iki kez sıyırıp geçen omuzlar etkilemiyor bir insanı sevmek fikrini. Denk gelmiştir ve görüşmüşsünüzdür; ama sen görüşmezden evvel ve görüştükten çok sonra da seversin o insanları.
Böylesi zor çıkar insanın karşısına.
Düşünecek zamanım olduğu anda, giderim.
Gitmeler hep bir düşünce kadar uzaktır bana.
Ve ben ne zaman gitsem
Bir daha hiç düşünmemecesine gitmek hayalini kurarım.
Ve ne zaman düşünsem ben,
Yola çıkarım düşünmeden.
Bir daha düşünmemek kararları aldığım milyonlarca yolculukta
Çok ve ısrarla düşünmüş olduğum hep bir iki insan vardır
Bir iki adam.
Bir daha hiç düşünmem de gerçekten.
Başka bir iki insan gelmiştir düşünülecek.
"We come and we go"
http://www.youtube.com/watch?v=crU12sgcrfU
20120110
Israrla ağırlaşmayan göz kapaklarımı ve ısrarla genişleyen midemi de, her seferinde ponzaya mahkum edilmiş çirkin ayaklarımı da, daima soğuk ucuyla hayatımın tam ortasında kendine yer bulmuş burnumu da, bakımdan yoksun ama yaratıcılığa meyilli ellerimi de, düz kirpikli miyop gözlerimi de, on üç deliğiyle övündüğüm kulaklarımı da-çünkü duyuyorlar- sevmek istiyorum bir anda. Belki sadece şimdi,"sadece çizgi dünyalarda vardır böyle aşklar" diye mırıldanan maço söylemlerine inanacak kadar duygulanmak istiyorum. Tek bir dakika için, hayatımda duyduğum en güzel şiirleri bir deftere yazmak istiyorum ve o defteri başucuma koymak.
Beraberlikler bencildir, bireyin kendisiyle beraberliği en acı verici ilişkiye dönebilir. Acıtan tüm anılarla kadeh tokuşturmak istiyorum şimdi.
Mavi Kuş ile Küçük Kız ânına dönmek istiyorum; o anda ben bu şarkıda çaktırmadan ağlamıştım; neden ağladığımı anlamamıştım. Şimdi anlıyorum. Anlamak istiyorum belki. Çünkü çok hüzünlüydüm. Çok ağır gelecek bir vedaya birkaç saat uzaktım. Çok içmeli anıları terk etmek zorunluluğuna çok da yakındım. Şarkının içeriğindeki hüzünlü duygusal söylemlerin çok farklı bir halini tüm hücrelerimde hissetmiştim o anda çünkü.
Sahtekarlıklarımı da seviyorum.
Dürüstlüklerimi de.
Beraberlikler bencildir, bireyin kendisiyle beraberliği en acı verici ilişkiye dönebilir. Acıtan tüm anılarla kadeh tokuşturmak istiyorum şimdi.
Mavi Kuş ile Küçük Kız ânına dönmek istiyorum; o anda ben bu şarkıda çaktırmadan ağlamıştım; neden ağladığımı anlamamıştım. Şimdi anlıyorum. Anlamak istiyorum belki. Çünkü çok hüzünlüydüm. Çok ağır gelecek bir vedaya birkaç saat uzaktım. Çok içmeli anıları terk etmek zorunluluğuna çok da yakındım. Şarkının içeriğindeki hüzünlü duygusal söylemlerin çok farklı bir halini tüm hücrelerimde hissetmiştim o anda çünkü.
Sahtekarlıklarımı da seviyorum.
Dürüstlüklerimi de.
20120101
Mad Men - Rivers of Babylon (excellent)
Çünkü Can'la benim ortak sevdiğimiz çok az şarkıdan biri.
Çok az.
Lune- Bruno Pelletier
Belli bir oranda kendisini kısıtlamayı, kapatmayı, hedeflerine yoğunlaşmayı, zorlamayı "öğrenmiş" kadınların, geçmişlerinden getirdikleri büyük üzüntüleri ve ciddi oranda gözyaşı, istemsizce yaratılmış bir özgüvensizlik hali çok tanıdık.
Hepimizin üzüldüğünden biraz daha fazla üzülen kadınlar tanıdım. Ortalamanın çok üzerinde insanlardı. Asla işi ve gücü ve giyimi ve eşine göre değerlendirmedim insanları; bahsi geçen orta-üstü halleri kişilik özelliklerindendi. Bu kadınlar kaybederek öğrenmişti kazanmayı. Kazanabilmek için çok ağır kayıplar vermişlerdi ve en büyük kayıp o dönemki kendilikleriydi. Kendisini hedef alan bir silahlanma yarışı: Asla dehşet dengesi kurulamıyor, her daim dehşette olma hali var hatta. Bir sürü üzüntü biriktirmişlerdi, bir sürü. Sonra, şu anki hallerini inşa etmek için gene bir sürü anıyla boğuşmuşlar ve kendi kendilerini zorlamışlardı. Çok zor olan pek çok şeyden çıktığınızda, en kolay şeyler de çok çok zor olmaya başlar. Hep dürüst davranan bir insan için ilk yalan çok zordur. Hep yalan söyleyen biri için sonradan dürüst davranmak daha da zor olur. Bu yüzden alışkanlıklarımıza köleleşiyoruz. Bu yüzden biz, bazen, alışkanlıklarımızdan ibaretleşebiliyoruz. Ve bizim zavallılığımız burada başlıyor: Kendi kendisini köleleştiren bir özgürlük kavramına zincirliyoruz kendimizi, sonra o zincirlerden kurtulamıyoruz ve zaten inandığımız özgürlüğün var olamazlığını algılıyoruz. Bu noktadan sonra "özgürlük yoktur" diyen birkaç ruhsuz kadın olarak dolaşmaya başlıyoruz ortada. Sonra bize, ruhumuzu geri verecek bir aşk yaşıyoruz. Ama o aşkı sevebilmek için en başta, özgürlüğe yeniden inanmamız gerekiyor.
Özgürlük var.
Özgürlük yoktur dediğimizde, özgürlük vardı.
Biz, özgürlüğün yokluğu düşüncesinde özgürdük.
..
Vicdan, uydurma bir kavramdır. Hepimiz, bir şeyler yaparız, sonrasında pişman olunacak şeyler de yaparız. Ama, sonrasında pişman olmamayı tercih edebilmek özgürlüğümüz vardır. Çok adice şeyler yapmış birisi, kendisini adi biri olarak değerlendirerek günbegün zehirleyebilir bünyesini. Ya da, vazgeçer ve devam eder her şeye.
Dürüstlüğümle bilinen biriyim çevremde.. İsmimin anlamı da "doğru, düz.." Arapça'nın düz çizgisi, alfabesinin ilk harfi. Dümdüz bir çizgi. Doğru. Ama ben, dürüst değerlendirmesinin kime ve neye göre yapıldığını bilmiyorum. Herkes yalan söylemiyor mu?
Yalanı normalleştirmek çabasında değilim. Ama, yaptığımız her şey o an için önemli. "Yaşadığın her şeyi o an ile değerlendir." Çünkü, bir daha o anki sen olamayabiliyorsun ve bir başlarsan, çok yorulursun.
---
Daha insancıl olmaya gerek yok. Daha dürüst olmaya gerek yok. Alışkanlıkların da kökten değişmesi gerekmiyor, yön değiştirmesi yeterli. Acı dolu geçmişler kimliğimiz haline gelemiyor, izin veremiyoruz. Kendini zorlamayı, kısıtlamayı öğrenmiş kadınlar izin veremiyorlar.
Gelecek hayallerine başka tekilleri dahil edemeyen, hatta kendisini bile geleceğine yerleştiremeyen, bazı konularda özgüvenini yitirmiş, uzunca bir süre kimseye teslim etmiş hissedememiş, genelleşmiş fikirleri olan ve mutluluğu arayan kadınlar tanıdım. Yorgunlar. Çünkü, bazıları için çok kolay olan her şey, onların çok büyük çabalarla ve zorlukla elde ettiği şeyler.
Bir kadının hissel yoğunluğuna erişen erkek azınlığı, benim gözümde, kim ne derse desin, özel.
Ama, denge için, daha az yoğun erkekle olmak gerek..
Yoğunluğunu yitiremiyor çünkü erkekler. Erkek neyse, odur bize göre. Biz, kadınlar, bu tevazuyu kendimize göstermekte çok zorlanıyoruz.
----
Bazen çocukluğumuzdan kalma korkularımız hükmeder gecemize. Bazen geleceğe dair sıkıntılı ihtimaller içine eder uykumuzun. Yediğimiz içtiğimiz, uyuduğumuz, dokunduğumuz, hatta baktığımız her şeye bulaşır hissettiğimiz.
Anladığım bir şey var, gerçekten acı dolu bir dünyada yaşıyoruz.
Koca koca acıların arasında, minicik mutluluklar yaratmaya çabalarken nefes alacak zamanımız olmuyor. Kaçmak iyi bir şey esasen. Nereye kaçtığın önemli değil hatta.
Kaçacağım birgün. İletişimsizce. Sessizce. Kime haber vereyim ve neden? Neden?
(Birgün kararlarım ulusal politikaları etkileyecek kadar önemli biri olursam, çizgi filmleri yayından kaldıracağım).
Hepimizin üzüldüğünden biraz daha fazla üzülen kadınlar tanıdım. Ortalamanın çok üzerinde insanlardı. Asla işi ve gücü ve giyimi ve eşine göre değerlendirmedim insanları; bahsi geçen orta-üstü halleri kişilik özelliklerindendi. Bu kadınlar kaybederek öğrenmişti kazanmayı. Kazanabilmek için çok ağır kayıplar vermişlerdi ve en büyük kayıp o dönemki kendilikleriydi. Kendisini hedef alan bir silahlanma yarışı: Asla dehşet dengesi kurulamıyor, her daim dehşette olma hali var hatta. Bir sürü üzüntü biriktirmişlerdi, bir sürü. Sonra, şu anki hallerini inşa etmek için gene bir sürü anıyla boğuşmuşlar ve kendi kendilerini zorlamışlardı. Çok zor olan pek çok şeyden çıktığınızda, en kolay şeyler de çok çok zor olmaya başlar. Hep dürüst davranan bir insan için ilk yalan çok zordur. Hep yalan söyleyen biri için sonradan dürüst davranmak daha da zor olur. Bu yüzden alışkanlıklarımıza köleleşiyoruz. Bu yüzden biz, bazen, alışkanlıklarımızdan ibaretleşebiliyoruz. Ve bizim zavallılığımız burada başlıyor: Kendi kendisini köleleştiren bir özgürlük kavramına zincirliyoruz kendimizi, sonra o zincirlerden kurtulamıyoruz ve zaten inandığımız özgürlüğün var olamazlığını algılıyoruz. Bu noktadan sonra "özgürlük yoktur" diyen birkaç ruhsuz kadın olarak dolaşmaya başlıyoruz ortada. Sonra bize, ruhumuzu geri verecek bir aşk yaşıyoruz. Ama o aşkı sevebilmek için en başta, özgürlüğe yeniden inanmamız gerekiyor.
Özgürlük var.
Özgürlük yoktur dediğimizde, özgürlük vardı.
Biz, özgürlüğün yokluğu düşüncesinde özgürdük.
..
Vicdan, uydurma bir kavramdır. Hepimiz, bir şeyler yaparız, sonrasında pişman olunacak şeyler de yaparız. Ama, sonrasında pişman olmamayı tercih edebilmek özgürlüğümüz vardır. Çok adice şeyler yapmış birisi, kendisini adi biri olarak değerlendirerek günbegün zehirleyebilir bünyesini. Ya da, vazgeçer ve devam eder her şeye.
Dürüstlüğümle bilinen biriyim çevremde.. İsmimin anlamı da "doğru, düz.." Arapça'nın düz çizgisi, alfabesinin ilk harfi. Dümdüz bir çizgi. Doğru. Ama ben, dürüst değerlendirmesinin kime ve neye göre yapıldığını bilmiyorum. Herkes yalan söylemiyor mu?
Yalanı normalleştirmek çabasında değilim. Ama, yaptığımız her şey o an için önemli. "Yaşadığın her şeyi o an ile değerlendir." Çünkü, bir daha o anki sen olamayabiliyorsun ve bir başlarsan, çok yorulursun.
---
Daha insancıl olmaya gerek yok. Daha dürüst olmaya gerek yok. Alışkanlıkların da kökten değişmesi gerekmiyor, yön değiştirmesi yeterli. Acı dolu geçmişler kimliğimiz haline gelemiyor, izin veremiyoruz. Kendini zorlamayı, kısıtlamayı öğrenmiş kadınlar izin veremiyorlar.
Gelecek hayallerine başka tekilleri dahil edemeyen, hatta kendisini bile geleceğine yerleştiremeyen, bazı konularda özgüvenini yitirmiş, uzunca bir süre kimseye teslim etmiş hissedememiş, genelleşmiş fikirleri olan ve mutluluğu arayan kadınlar tanıdım. Yorgunlar. Çünkü, bazıları için çok kolay olan her şey, onların çok büyük çabalarla ve zorlukla elde ettiği şeyler.
Bir kadının hissel yoğunluğuna erişen erkek azınlığı, benim gözümde, kim ne derse desin, özel.
Ama, denge için, daha az yoğun erkekle olmak gerek..
Yoğunluğunu yitiremiyor çünkü erkekler. Erkek neyse, odur bize göre. Biz, kadınlar, bu tevazuyu kendimize göstermekte çok zorlanıyoruz.
----
Bazen çocukluğumuzdan kalma korkularımız hükmeder gecemize. Bazen geleceğe dair sıkıntılı ihtimaller içine eder uykumuzun. Yediğimiz içtiğimiz, uyuduğumuz, dokunduğumuz, hatta baktığımız her şeye bulaşır hissettiğimiz.
Anladığım bir şey var, gerçekten acı dolu bir dünyada yaşıyoruz.
Koca koca acıların arasında, minicik mutluluklar yaratmaya çabalarken nefes alacak zamanımız olmuyor. Kaçmak iyi bir şey esasen. Nereye kaçtığın önemli değil hatta.
Kaçacağım birgün. İletişimsizce. Sessizce. Kime haber vereyim ve neden? Neden?
(Birgün kararlarım ulusal politikaları etkileyecek kadar önemli biri olursam, çizgi filmleri yayından kaldıracağım).
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)