Gidemediğimi anladığım, gidemeyeceğimi anladığım, gitsem nereye gideceğimi sormaya başladığım her ayrı dakika, uzuyor uzuyor... Üzüyor.
Diyorum, Knulp da gitmişti çekip. Herkes çekip gitmişti bir zamanlar. Geri döner, dedikleri döndü mü? Bilmem. Cümleler gitmekle ilgiliydi her daim; ya da ben sadece o cümleleri sevmiştim. Konu ne zaman, dönmek olduysa ben başımı çevirdim belki de. Belki de.
Şimdi, her notasını sevdiğim çirkin erkeklere duyduğum aşkı, ısrarla besleyemediğim bir sevgiliye gidiyorum. Ayaklarım yola çıktı; ben hala burdayım. Ve, nedense, gözlerim de ıslak. Romantik değilim. Sevdiğim sevgilimi sevdiğim gibi sevmiyorum şarkıları. Şarkıları sevdiğim gibi sevmiyorum insanları.
Benim sorunum, işte tam da bu.
Ayrı ve ayrıştırılan bir evrende içselleştiremediğim bir pay biçiyorlar bana. Üstümde çok iğreti duran bir sürü kıyafet giydiriyorlar. Tanımadığım terziler ölçüp ölçülerimi, sevmediğim renk kumaşlar biçiyorlar burnumun dibinde. Çekip gitmelerini istemiyorum onların, onlar kalsınlar hayatlarında. Ben, ben kalmak istemiyorum.
Hissetmiştim bir gün, ne zamandı? Çok uzak bir zaman önceydi. Hissetmiştim, gene yürürken, ya da gene camdan izlerken akan yolu, hissetmiştim gideceğimi. Gideceğimi ve gittiğim yerde tanımadığım bir kaldırıma basarken ayaklarım, kulaklarıma dinle emri verdiğim şarkının hangisi olacağını.
Dünyamı iki es arasında yaşayabiliyor olamamam çok acı. Harcayacağım bir ömrü, harcadıktan sonra mı harcamış olacağımı bilmiyor olmam da. Harcamayı istiyorsam, kayıp mıdır bu kazanç mı...